Elgiz Perera

Hakkında
Branş
İngilizce
Unvan
İngilizce öğretmeni, Eğitim danışmanı
Çalıştığı Kurum
Studio Cambridge
Şehir
Cambridge / İngiltere

İletişim
Web Sitesi
E-posta Adresi
Facebook
Whatsapp
00447745945456

Elgiz Perera: İngiltere ile Türkiye’deki Eğitim Arasında Büyük Farklılıklar Var

 

Elgiz Perera - EgitimciRoportaji.comElgiz Perera, çok yönlü bir İngilizce öğretmeni. Yıllarca eğitim sektöründe farklı görevlerde bulunmuş bir isim. İngilizce eğitimi ve İngiltere’de eğitim konusunda geniş bir perspektifi olmasının birkaç nedeni var. Elgiz Perera İngiltere’de yüksek lisans yapmış. Türkiye’ye döndüğünde İngilizce eğitimine özel önem veren, farklı sistemler uygulayan kolejlerde çalışmış. Uluslararası okulda yabancı öğretmenler ve yabancı öğrencilerle çalışmış. Uluslararası Kadınlar Derneği’nin başkanlığını yapmış. Elgiz hanımın eşi yabancı bir eğitimci, dolayısıyla çocuklarını da çift dilli yetiştirmişler. Çocuklarının eğitim hayatının bir kısmı yurt dışında geçmiş. Elgiz Perera şu anda İngiltere’de, Cambridge’de yaşıyor. Orada hem bir dil okulunda İngilizce dersleri veriyor, hem de başka ülkelerden İngiltere’ye gelen öğrencilere ve ailelerine danışmanlık yaparak yardımcı oluyor. Sıcak kanlı yaklaşımı ve doğallığıyla bütün sorularımıza samimi yanıtlar veren Elgiz Perera ile söyleşi yapmak büyük bir keyifti. Umarız röportajımızı okurken sizler de sohbetimizden en az bizim kadar keyif alırsınız.

 

Merhaba Elgiz Hanım, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Elgiz Perera - EgitimciRoportaji.com -İngiltere'de Eğitimi Anlattı

Tabii, ben Elgiz Perera. Doğma büyüme İzmirliyim. İzmir Amerikan Kız Koleji mezunuyum (o zamanlar kız kolejiydi). Ege Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. Daha sonra master yapmak üzere İngiltere’ye, Exeter Üniversitesi’ne gittim. Shakespeare ve Rönesans Tiyatrosu üzerine master yaptım. Çok ağır bir konuydu. Üniversitede kalıp hoca olabilirdim ama ben küçük çocuklarla çalışmayı çok seviyordum. İngiltere’den döner dönmez bana Amerikan Koleji’nden iş teklifi geldi. İlk işime 1994 yılında Amerikan Koleji’nde başlamış oldum. Orada kısa bir süre çalışabildim çünkü İngiltere’den altı aylık bebeğimle dönmüştüm. Eşim yabancı olduğu ve hiç Türkçe bilmediği için şartlar zordu. Devamında da babamın bir rahatsızlığı olunca Amerikan Koleji’nden ayrılmak zorunda kaldım. Sonra birkaç sene çalışmadım, oğlumu büyüttüm.  Deniz Koleji’nden, daha önce hocam olan Berna Bridge’den ve eşinden bir iş teklifi geldi. Bir sene Deniz Koleji’nde İngilizce öğretmenliği yaptım. Arkasından yeni açılan Işıkkent Eğitim Kampüsü’nden teklif geldi ve ana sınıfında İngilizce Öğretmeni olarak çalışmaya başladım. Orada altı sene çalıştım. Hem öğretmenlik hem de kütüphanecilik yaptım. Şansıma hep yeni açılan okullar denk geldi aslında… Sonrasında yine İzmir’de yeni açılan MEF Uluslararası Okul’da çalıştım. İzmir’deki NATO öğrencileri için açılan bir okuldu bu. Oraya İngilizce öğretmeni olarak alındım. Okul Uluslararası Bakalorya (IB) sistemi ile çalışan bir okuldu. IB’nin Primary Years Coordinator yani ilköğretim bölümü koordinatörlüğü pozisyonunda son dakikada bir boşluk oluşunca bana bu pozisyon için teklif geldi. Daha önce böyle bir iş yapmamıştım ama gerek çalışma arkadaşlarım gerekse müdürlerim çok destek oldular. Organizasyon ve insan ilişkileri konusunda iyi olduğuma ve bu işi yapabileceğime inandılar. Uzun süre orada bu pozisyonda devam ettim. Uluslararası Bakalorya biraz zahmetli bir sistemdir. Bizler her sene farklı yerlere, farklı ülkelere değişik konularda eğitimlere gönderildik. Daha sonra okulun kararıyla Cambridge International Primary Program’a geçildi. Ben yine ilköğretimin başında, bu sistemi öğrenmeye başladım. Sonra da enteresan bir şekilde Cambridge’e geldim. Toplam 8 sene MEF Uluslararası Okul’da çalıştım. Hem İngilizce öğretmenliği, hem koordinatörlük yaptım. Oğlum oradan mezun oldu.

Oğlum üniversiteye başlayacağı sene emekliliğim de gelmişti ve emekli oldum. 2012’den bugüne eğitimle ve okullarla ilişkimi hiçbir zaman koparmadım diyebilirim. Yabancı ve Türk öğrencilere İngilizce özel ders verdim. Yabancı velilere Türkçe dersleri verdim. Üç sene kadar Uluslararası Kadınlar Derneği’nin başkanlığını yaptım. Sürekli bir uluslararası ortamın içindeydim. Sonra eşimle birlikte İngiltere’ye dönmeye karar verdik. Eşim uzun yıllar Ekonomi Üniversitesi’nde çalışmıştı, yazları da İngiltere’de üniversitede çalışıyordu. Kısmet burasıymış, burada Cambridge’e geldik. Buraya geldiğimize çok memnunuz. Burada yine hem özel ders veriyorum hem de bir dil okulunda kısmi zamanlı İngilizce öğretmenliği yapıyorum.

 

Elgiz Perera - Gamze Er - EgitimciRoportaji.com
İngiltere’de çok farklı zamanlarda, farklı şekillerde eğitim ile ilgili deneyimleriniz olmuş. Bunun yanı sıra Türkiye’de de yıllarca farklı görevleriniz olmuş eğitim ile ilgili. İki ülke arasında eğitimle ilgili  gözlemlediğiniz en büyük farklılıklar nelerdir?

Öncelikle hiçbir zaman bir devlet okulunda çalışmadığımı belirtmek isterim. Yani kıyaslama yaparken özel okulları baz alacağım. Özel okullarda, iyi okullarda, iyi meslektaşlarla birlikte çalıştım. Çok güzel işler yapılıyor, bu işleri görüyorum ve destekliyorum. Özellikle İzmir bu konuda çok şanslı. Çok güzel okullar var. Yurtdışındaki seviyelerde eğitim vermeye çalışıyorlar ve başarılı oluyorlar.

Genel olarak düşünecek olursak, bir kere İngiltere’de zorunlu eğitim 5 yaşında başlıyor. 4 yaşında reception dedikleri ilkokul öncesi bir sene yapıyorlar. 5 yaşında okula başlıyorlar. İngiltere’deki zorunlu eğitim 11 sene. Türkiye’deki zorunlu eğitim 8 sene. Tabii bu okur-yazarlık oranını, eğitimli kişilerin sayısını çok etkiliyor. İngiltere’de okuryazarlık oranı %99 civarındayken ülkemizde maalesef çok daha düşük.

İngiltere’de eğitim Türkiye’dekine göre çok daha esnek. Bireye ve bireyin kapasitesine saygı duyulan bir eğitim. Çocukların yarış atı durumuna getirilmediği bir eğitim sistemi var. Bir sınav stresi yok. Tabii ki sınavlar var. Mesela ilköğretim dört seviyeye ayrılıyor. Keystage 1; 5-6 yaş öğrencilerinin gittiği ilk iki seneye deniyor. Keystage 1’ın sonunda bir SAT sınavı oluyor. Daha sonra altıncı sınıfın sonunda bir sınav oluyor. Bu da SAT2 sınavı. Fakat hiçbir zaman bu sınav bizdeki gibi bir sınav niteliğinde olmuyor. Velilerde ve öğrencilerde bir sınav heyecanı, stresi olmuyor. Hatta sınavın olup bittiğini bile anlamıyorsunuz. Sınav kağıtlarını kendi öğretmenleri okumuyor, başka öğretmenler okuyor.

Okulda karne var ama bizim bildiğimiz karnelerden değil. Karnelerde pozitif bir şekilde çocukların yapabildiklerine odaklanıyorlar. İngiltere’de takdir belgesi, teşekkür belgesi diye bir şey yok. Yani her bireyin kapasitesi her zaman takdir ediliyor ve onore ediliyor. Böyle olunca çocuklar daha başarılı oluyor.

 

İngiliz eğitim sisteminde ödül ve ceza yok diyebilir miyiz?

Yani hiçbir zaman ödül ve ceza yok diyebilirim. Elbette başarıları takdir ediliyor ama hiçbir zaman takdirname gibi bir belge verilmiyor.

Özellikle ilköğretimde bizdeki gibi aşırı ödev verilmesi söz konusu değil. Daha küçük sınıflarda sadece bir Reading Record dedikleri bir defter eve gidip geliyor. Haftada iki defa veliyle birlikte okudukları bir kitap oluyor, onu takip ediyorlar. Öğrenciye hiçbir zaman sayfalar dolusu ödev verilmiyor. İleriki sınıflarda da yaptıkları ödevler daha ziyade proje bazlı oluyor. Onları düşünmeye yönlendirecek ödevler oluyor. Üniversite sınavı diye bir şey yok. Öğrenciler aldıkları A Level notlarına göre üniversiteye yerleştiriliyor. 16 yaşa kadar bir zorunlu eğitim var. Bu zorunlu eğitimden sonra iki sene daha okuyup A Level yapabiliyorlar. Bizim lisenin son iki senesi gibi düşünebilirsiniz. Bu son iki senede çocuk üniversitede hangi alanı seçmek istiyorsa ona göre dersler seçiyor. Mesela oğlumdan örnek vereyim. Bilgisayar mühendisliği seçecek. Aldığı dersler matematik, bilgisayar, İngilizce, ve bir fen dersi. Bizde mesela çocuk hem 10 farklı ders için çalışırken hem de bir yandan üniversite sınavına hazırlanırken, dışarıdan özel dersler alırken, dersaneye giderken, İngiltere’deki çocuk bu strese girmiyor. Tamamen üniversitede gereken o dört derse odaklanıyor, o derslerde başarılı olmak için çalışıyor ve bu A level notlarını aldığı zaman da başvurduğu üniversitelere sınavsız olarak bu notlarla yerleşiyor.

 

Elgiz Perera - EgitimciRoportaji.comŞimdiye dek anlattıklarınızdan anlıyoruz ki İngiltere’de çocuklar daha az ödev yapıyor, daha az sınav hazırlığı yapıyorlar, daha az sayıda ders alıyorlar. Peki bütün bunların sonucunda gençlerin üniversitedeki ve iş hayatındaki durumlarına baktığınız zaman ne görüyorsunuz? Yani Türkiye’deki eğitim sisteminde yetişmiş biri ile İngiltere’deki sistemde yetişmiş birini kıyasladığımız zaman aradaki fark nedir sizce?

Bence İngiltere’deki çocuklar çok daha başarılı bile oluyor.  Tabii ki zor kararlar vermek zorunda kalıyoruz çocuklarımızla ilgili. Benim velilere en büyük tavsiyem ve bir anne olarak da görüşüm; çocuğunuzu sabah kalktığında koşarak gideceği bir okula vermeniz. Ayaklarının geri geri gideceği bir okula gitmesin. Her şey sevmekle başlıyor. İşte de aynı şekilde. Sevdiğiniz bir işte çok daha başarılı olursunuz. Sevdiğiniz bir okulda çok daha başarılı olursunuz. Yani biliyorum toplum baskısı çok fazla. Anneler çevrelerinde görüyorlar,  “benim çocuğum şu okula gidiyor, şu kursa gidiyor” şeklinde konuşmalar oluyor. İster istemez bir etkileme olabiliyor. Ancak çocuklar yarış atı şeklinde hiç mutlu değiller. Aslında yapan çocuk yapıyor. Severek gittikleri bir okulda, sevdikleri öğretmenleriyle çok daha başarılı oluyorlar.

 

Bizde özel okullarla devlet okulları arasında pek çok konuda uçurum var. İnsanlar maddi durumlarına göre farklı imkanları elde edebiliyorlar. İngiltere’de durum nasıl?

İngiltere’de böyle bir durum yok. İngiltere’deki öğrencilerin çoğu, özellikle ilköğretim seviyesinde, devlet okuluna gidiyor. Yüzde doksan iki civarında bu rakam. Özel okula gidenlerin sayısı çok az. Devlet okulları ücretsiz. Öğretmenlere ve eğitime çok sıkı bir takip var. Bulunduğunuz yere en yakın okula ev adresinizi vererek çocuğunuzu yazdırabiliyorsunuz. İngiltere’de okulları çok sıkı denetleyen kurumlar var.

 

Elgiz Perera -EgitimciRoportaji.comSon zamanlarda çok konuşulan Finlandiya eğitim sistemi var. Okullarda saatlerin daha az olduğu, öğretmenlerin daha fazla dinlendiği, öğretmenlerin yüksek lisans sahibi olduğundan bahsediliyor. İngiltere’de de benzer uygulamalar var mı?

İngiltere’de okul saat 9:00’da başlıyor. Saat 15:15 gibi bitiyor. Bazı günler kulüp çalışmaları oluyor. Öğretmenler bizdeki gibi çok erken saatlerde gidip okulda bulunmak zorunda değil. Öğrencisi gittikten sonra da 2-3 saat okulda kalmak zorunda değil. Aynı çocuklara gösterilen saygı gibi öğretmenlere de saygı gösteriliyor. Böyle olunca öğretmen de sorumluluğunu biliyor ve gerekirse evinde hazırlığını yapıyor. Önemli olan zaten bir öğretmenin dersine hazır girmesi değil midir? Evinde de hazırlığını yapabilir. Sonuçta öğretmenlerin de evlerinde bir aileleri, eşleri çocukları var. Bütün gün özellikle küçük çocuklarla çalışmak güzel ama çok yorucu bir şey. Bunun dikkate alınması gerekiyor.

Bizde mesela çok uzun süreler tatilsiz devam eden okullar oluyor. İngiltere’de öyle değil. İngiltere’de okul üç döneme ayrılmış. 10 hafta okul, 2 hafta tatil oluyor. Bu da güzel bir şey. Bu tatillerde de öğretmene “okulda öğrenci yok ama sen gelmek zorundasın” şeklinde bir şey söylenmiyor. Öğretmenler hastalandıkları zaman yine insanca davranılıyor.

 

Bizde genel olarak bütün toplumun çalışma şartları daha ağır. Anne-baba akşam geç saatte eve geliyorsa çocuğunun da geç saatlere kadar okulda kalmasını tercih ediyor. Bizdeki okullar ekstra aktiviteler, etüt saatleri koyabiliyor. İngiltere’de durum nasıl?

İngiltere’de de haftada 1-2 kere kulüp saati olabiliyor. 15:00’te okul bittiyse 16:00’ya kadar kulüp oluyor mesela. Ama o saatte okul bitiyor. Veli gerekirse bakıcı tutuyor, o bakıcı çocuğu okuldan alıyor, eve getiriyor, kahvaltısını veriyor, belki biraz ödevlerine yardım ediyor. Veya velilerden biri gidip çocukları alabiliyor. Veya velinin çalıştığı yerde kreş varsa çocuğunu o kreşe veriyor. Bunun gibi çözümler bulunmuş.

 

Tabii bunun hem maddi durumun daha iyi olması hem de güvenlikle ilgili endişelerin fazla olmamasıyla da ilgisi var öyle değil mi?

Tabii ki, ülkelerin şartları çok farklı. Toplumun genelindeki çeşitli sıkıntılar çocuklarını eğitimiyle ilgili konulara da yansıyor tabii…

 

Anne-babalara önerileriniz nelerdir İngilizce eğitimi ile ilgili olarak? Gerek kendileri, gerekse çocukları için neler yapabilirler?

Velilere her zaman önerdiğimiz şey, çocuklarınızla bol bol kitap okuyun. İngilizce kitap okuyun. Çocuklara yaşlarına uygun İngilizce televizyon programları izlettirebilirsiniz. Küçük yaşlarda İngilizce’yi daha çok şarkılarla, oyunlarla öğretiyoruz. O şekilde daha kolay oluyor. Çok güzel oyun setleri var. Bununla ilgili ilginç akıl oyunları var, bunlar temin edilebilir. İlla özel ders aldırmak, özel bir kursa göndermek şart değil. Youtube’da çok güzel interaktif oyunlar var. Telefon ve Ipad’dan indirip oynayabilecekleri güzel aplikasyonlar var. Kaynaklar bol, bunları kullanmak gerekiyor.

 

Genelde gramere ağırlık veriliyor ama konuşmaya gelince “İngilizce biliyorum ama konuşamıyorum” deniyor. Bununla ilgili neler yapılabilir?

Bol bol pratik yapmak lazım. Hiç çekinmeden, kafayı gözü yara yara konuşmak gerekiyor. Dediğim gibi, büyükler de Netflix’te ya da televizyonda altyazılı yayınları izlesinler. Etraflarında yabancılar varsa onlarla çekinmeden konuşmaya çalışsınlar. Bazen yurtdışına gidiliyor ama İngilizce konuşmaya çekiniyorlar. Karşınızdaki kişi sizi bir şekilde anlayacaktır, sadece çekinmeden konuşmaya çalışın.

 

Elgiz Perera - EgitimciRoportaji.comTürkiye’den İngiltere’ye eğitim için gitmek isteyenlere neler söylemek istersiniz?

Öncelikle eğer imkanınız varsa çocuklarınızı İngiltere’de okutmanızı kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü eğitim çok farklı. Bizde de çok güzel üniversiteler var. Döviz kurları son zamanlarda değişti ama fiyatlara baktığınız zaman çok fazla bir fark olmadığını göreceksiniz. Üniversite eğitimi İngiltere’de üç sene. Türkiye’de dört sene olduğunu göz önünde bulundurarak hesabınızı yapmanızı öneririm. İngiltere’de eğitim çok kaliteli. Bir kesimde ciddi bir Amerika sevdası var. Daha yakında İngiltere varken eğitim için Amerika’ya, uzağa gitmeye gerek yok bence. Hollanda’da, Almanya’da ücretsiz olan ve İngilizce eğitim veren üniversitelerde okuyan kişiler de tanıdım. Onlar da memnunlar. Yani ille büyük rakamlar verip yurtdışına göndermek diye bir şey yok. Genel olarak yurtdışında okuması, çocuğun genel kültürünün artması, görgüsünün artması, uluslararası ortamda bulunması ve bir dünya vatandaşı olması açısından çok önemli bence.

 

İngiltere’ye çocuklarını eğitim için göndermek isteyenlere ne gibi destekleriniz oluyor?

Şu anda Cambridge’de yaşıyorum ancak yılda birkaç kere Türkiye’ye gelip gidiyorum. Çocuğunuzu eğitim için İngiltere’ye göndermek istiyorsanız bana e-mail atabilirsiniz. Hangi okulu, hangi kursu seçmeli, nerede kalabilir, yurtta nelere ihtiyacı olacak, bu malzemeler en uygun fiyata nereden temin edilebilir… bütün bu konularda yardımcı olabilirim. Ayrıca öğrencinin havaalanından karşılanması, şehirlerarası transferi, kayıt işlemlerinin takibine kadar pek çok konuda destek olabilirim.

 

Elgiz Perera - Eğitimci Röportajı
Eğitim fakültesindeki öğrencilere ya da öğretmenlik mesleğine yeni adım atmış kişilere önerileriniz nelerdir?

Mesleki gelişimle ilgili öncelikle çok yeni çıkan şeyleri takip ederek, eğitimlere katılarak kendilerini geliştirmelerini tavsiye ederim. Yeni çıkan yayınları okuyabilirler.  İnternetten yurtdışındaki yenilikleri, eğitim dünyasında neler olup bittiğini takip etmelerini öneririm. Çalıştıkları yer de çok önemli. Çalıştıkları okulu seçme şansları varsa öğretmen eğitimine ve gelişimine önem veren okulları tercih etmeliler. Her öğretmen ilk zamanlarda biraz sıkıntı yaşayabilir. Çalıştıkları yerde onlara el veren, yardımcı olan daha deneyimli öğretmenler olması önemli. Kendilerinden daha deneyimli kişilerden yardım istemeye çekinmemeliler. Çalıştıkları okulun sistemini öğrenmeleri, psikoloji konularında kendilerini geliştirmeleri de çok önemli. Sınıftaki çocukların farklı seviyeleri ve farklı ilgi alanları olacaktır, o nedenle farklılaştırma konusunda kendilerini geliştirmelerini öneririm.

İngilizce öğretmenlerine de yabancı öğretmenlerle daha fazla zaman geçirmelerini öneririm. Gerek telaffuzunu geliştirmek, gerekse pratik yapıp hızlanmak anlamında yabancılarla iletişim halinde olmanın ve konuşma kulüplerine katılmanın önemli olduğuna inanıyorum.

 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Çocukları ne olur yarış atı gibi koşturmayalım. Çocukların birey olduğunu, her bireyin farklı bir kapasitesinin olduğunu, her bireyin farklı branşlarda başarılı olabileceğini unutmayalım. Kimi çocuk matematikçidir, kimi çocuk sanatçıdır. Bunları göz önünde bulunduralım. Veliler kendi kendilerine “benim oğlum doktor olacak, benim kızım mühendis olacak” diye kararlara varmamalılar. Bakalım o çocuk o mesleği yapmak istiyor mu, o yönde bir ilgisi, yeteneği var mı? Yani biraz daha geniş bakılmalı bu konuda.

 

Elgiz Perera - Gamze Er -Eğitimci RöportajıRöportaj ve Fotoğraflar: Gamze Er

Sponsor

Studio Cambridge
Studio Cambridge