Erdoğ Astan

Nisan 15, 2017
Hakkında
Branş

İngilizce

Unvan

İngilizce Öğretmeni. TOEFL, IELTS, GMAT Sınavlarına Hazırlık Eğitmeni

Çalıştığı Kurum

Sadece özel ders

Şehir

İzmir

İletişim
Web Sitesi

E-posta Adresi
Facebook
Instagram

Erdoğ Astan: Sınavlarda Yüksek Puan İçin Strateji Çok Önemli

 

Erdoğ Astan - Eğitimci Röportajı“TOEFL Gurusu” olarak tanınan Erdoğ Astan’ı, özel ders verdiği evinde ziyaret ettiğimizde güzel bir şaşkınlık yaşadık. Sıcacık bir dekorasyon, geniş bir kütüphane, sanatsal ögelerle donatılmış duvarlar ve inanılmaz bir oya koleksiyonu bizi adeta başka bir âleme sürükledi. İngilizce’deki uzmanlığının yanı sıra sporla ilgili konulara hakimiyeti de hayranlık verici düzeyde. 30 kiloyu verme hikayesi ise oldukça etkileyici. Erdoğ Astan’la hem TOEFL, IELTS, GMAT gibi İngilizce sınavlarına hazırlık çalışmalarını konuştuk, hem de başarı ve sağlık üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

 

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1971 İzmir doğumluyum. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. İzmir’de öğretmenlik formasyonu aldım. Mezun olduğum yıl Türk-Amerikan Derneği’nde öğretmenlik yapmaya başladım. Klasik İngilizce kurslarının yanı sıra çeviri dersleri verdim, Amerikalılara Türkçe dersleri verdim, Türklere conversation (konuşma) dersleri verdim. 1998 yılında orada TOEFL dersleri vermeye başladım. 2000 yılında GMAT dersleri de vermeye başladım. 2002 yılında Türk-Amerikan Derneği’nden ayrıldım. O zamandan beri birebir özel ders şeklinde çalışıyorum. TOEFL, GMAT ve GRE’e ek olarak son yıllarda IELTS popüler oldu. IELTS dersleri de veriyorum. Tanıdığım insanlarla genel İngilizce çalışması da yapıyorum ya da YDS, ÜDS konularında da destek oluyorum. Ama esas alanım TOEFL, IELTS, GMAT ve GRE sınavları. Birebir özel dersler ile kişileri ihtiyaçları olan puanlara ulaştırıyorum. Ya da ulaştıramayacaksam bunu onlara söylüyorum.

 

Yüksek skorlar elde eden birçok öğrenciniz oldu, dünyanın çok seçkin okullarına giren öğrencileri hazırladınız. TOEFL ve IELTS gibi sınavlarda uzmanlaşmanızın özel bir sebebi var mıydı?

Ben hırslı yapıya sahip bir insanım. Dolayısıyla bir hedefe ulaşmak, genel İngilizce konularını anlatmaktan daha öte bir şey. Bana gelen kişilerin bir puan derdi oluyor. Bir hedef belirlemek, bir program yapmak gerekiyor. Bu puanı almak ya da almamak, başarılı olmak ya da olmamak anlamına geliyor. Bıçaksırtı bir durum var. Benim de hırslı yanım bu puanı aldırma yönünde olduğu için sınavlar ve meydan okuyucu çalışmalar ilgimi çekiyor.

 

Erdoğ Astan - Eğitimci RöportajıHangi gün ve saatlerde özel ders veriyorsunuz? Genelde hangi yaş grubu size geliyor?

Sadece Pazar günleri çalışmıyorum. Saat tamamen öğrencilerin talepleriyle ve benim uygun olmamla alakalı. 7’den 70’e çalıştığım insanlar oldu. Ama genellikle bu sınavlar için daha çok lise ve üniversite öğrencileri bana geliyor. Meslek sahibi yetişkinler gerek iş başvurularında gerekse yüksek lisans ve doktora çalışmalarında bu sınavlara ihtiyaç duyabiliyor, onlarla da çalışıyoruz.

 

Yüksek okullar genelde hem TOEFL hem de IELTS’i kabul ediyor değil mi?  

Şu anda Türkiye’de hazırlık atlamak ya da yüksek lisans için hem TOEFL hem IELTS geçerli. Yurt dışında da bunları kabul etmeyen okul yok.

 

Peki ikisi arasında kalanlara ne önerirsiniz, TOEFL’ı mı yoksa IELTS’i mi tercih etmeliler?

Bugün TOEFL’a girmeye kalktığınızda, kendinizi test edebileceğiniz bir sınav yok. Deneme sınavı yok. Sadece ücretini öderseniz internet üzerinden size sınav satıyor. Bunun sonucunda da yaklaşık şu kadar doğrun-yanlışın var diyor ama yanlışları göstermiyor. Dolayısıyla bana bir kişi geldiğinde İngilizcesi hakkında bilgi sahibi olabiliyorum ama bu sınavda nerede olduğunu söyleyemiyorum. Speaking, writing testi uygulayamıyorum. IELTS’de durum öyle değil. IELTS’in şu anda uyguladığı sınavların birebir örneği var bu kitaplarda. Kağıt üzerinde yapılan bir sınav. Yani bizim geleneksel sınavlarımıza yakın. Bu büyük bir avantaj. IELTS’te kişinin doğru-yanlış adetleri üzerinden nerelerde sıkıntı yaşadığını belirlemek mümkün.

IELTS’te konuşma bölümü ya aynı gün ya da başka bir gün yapılabiliyor. Konuşma kısmı bir insanla yapılıyor. İnsandan alacağınız mimikler ve enerji önemlidir. Yani IELTS dilin iletişim bazlı olduğunu daha çok vurgulayan bir sınav. TOEFL’da konuşma bölümü bilgisayara yapıldığından birçok kişi sıkıntı duyuyor. TOEFL’da bir test odası içerisinde, insanlar seperatörlerle ayrılmış bir ortamda sınava giriyor. Bir kişi kompozisyon yazarken başka bir kişi konuşma kısmında olabiliyor. Bu da dikkati toplama konusunda sıkıntılara yol açabiliyor. Bilgisayarda uzun süre soruları okurken dikkatin dağılması ve görme sorunları performansı olumsuz etkileyebiliyor. Bunlar öğrencilerimden aldığım geri bildirimler. Tabii ki bilgisayarla daha dost olan insanlar TOEFL’ı tercih edebilirler, ancak IELTS benim daha sıcak baktığım bir sınav.

 

Erdoğ Astan - Eğitimci RöportajıTOEFL ve IELTS gibi sınavlar için çok önceden hazırlık yapmaya başlamak gerekiyor, değil mi?

Bu sınavlar, özel ve pahalı sınavlar. IELTS ve TOEFL’da başarılı olmak isteyen kişilerin stratejik anlamda bu sınavları iyi tanımaları gerekiyor. Sınavlara çok önceden kayıt olmak gerekiyor. Örneğin belli dönemlerde kayıt yaptırmak istediğinizde bakıyorsunuz iki ay boyunca bütün test merkezlerinin kontenjanları dolu. Donanımlı olmanız, bilgili olmanız, sınavı iyi bilmeniz gerekiyor. Bu konuda sıkıntısı olan ya da danışmak isteyenler e-mail aracılığıyla benimle iletişim kurabilirler.

 

TOEFL ve IELTS’in yanı sıra TEOG, YDS, ÜDS gibi birçok test var. Bunlara girecek kişilere ve ailelerine genel önerileriniz var mı?

Birincisi; bir kursa gidilecekse lütfen kursu iyi araştırsınlar. O konuda hakikaten deneyimli öğretmenleri var mı? Müfredatları neyi içeriyor? Beklentilerini ne boyutta karşılayabilir? İkincisi; sınava girecek olan kişinin veya ebeveynlerinin o sınavı iyice araştırması gerekiyor. Çünkü bu sınavlar birçok yönüyle birbirinden ayrılıyor. Örneğin ÜDS’de dinleme, konuşma bölümü yok. Sadece somut bir biçimde, klasik bir Türk sistemi içerisinde bilginin arandığı bir sınav. Ama TOEFL ve IELTS gibi yabancı kaynaklı sınavlarda, karşınıza dinleme becerisi çıkıyor. Bu, uzun zamanda gelişebilen bir beceri. TOEFL’da, IELTS’te konuşma bölümü var. IELTS’te bir insanla konuşma sınavına giriyorsunuz ama TOEFL’da bilgisayara konuşuyorsunuz. İki iletişim şekli birbirinden farklı. Dolayısıyla konuyu bilmekten çok sınavı bilmek çok büyük avantaj. Sınavın sizden istediklerini iyi bilirseniz ona göre kendinizi geliştirebilirsiniz. Gerekli puana ulaşmak için konunun tamamını değil, o sınavın kendi içeriğinde olan konulara ve yokladığı becerilere hazırlıklı olmanız gerekiyor. Bunun için doğru metodoloji ve kaynakların seçilmesi lazım. Eğer TOEFL, IELTS, GMAT, GRE gibi yabancı kaynaklı sınavlara girilecekse, kesinlikle bu sınavların resmi (official) kitaplarından çalışılmasını öneriyorum. Ek kaynaklar olabilir, bunda sıkıntı yok. Fakat kendinizi değerlendirmek anlamında resmi kitapları kullanmanız gerekiyor. Başka yayınevlerinin yayınladığı kitaplarla kendinizi ölçmeniz, değerlendirmeniz neredeyse imkansız.

 

Resmi kitaplar Türkiye’de satılıyor mu?

Türkiye’de de var, yurtdışından da çok rahat temin edilebiliyor.

 

Erdoğ Astan - Eğitimci RöportajıAileler çocuklarının hem hayatta hem de sınavlarda başarılı olmasını istiyorlar. Ailelere eğitimle ilgili genel anlamda önerileriniz neler?

Bence okul seçimi yaparken çocuğun eğilimlerine bakmalılar. Yurtdışında eğitim için planlarınız varsa, özel okullar daha ön planda olmalı. Hem öğrencinin kabul görmesi, hem de dili iletişime yönelik olarak kullanabilmesi açısından önemli. Türkiye’de bir üniversite eğitimi düşündüğünüz takdirde dile ağırlık veren özel okulların üniversite sınavına yönelik olarak öğrencileri ne kadar teşvik ettiği, ya da ne kadar kaliteli programlar uyguladığı tartışılır. Az sayıda okulun hem yabancı dil hem de Türkiye’deki üniversite sınavlarına yönelik fen, sosyal gibi derslere iyi derecede hazırlayabildiğine inanıyorum. Okullar kendi içlerinde uzmanlaşmak zorundadırlar. Tabii ki çocuğun mesleğine karar vermiyorsunuz. Ama Türkiye’de mi okuyacak yurt dışına mı gidecek? Sayısal alanlarda mı güçlü olsun diyorsunuz yoksa sözelde mi? Bunu ilgi alanlarından, yeteneklerinden, becerilerinden teşhis edebilirsiniz. Bunları göz önünde bulundurarak okulları araştırıp ona göre öğrenciyi yönlendirmek çok önemli bir faktör.

 

Çocuğun yabancı dilini geliştirmesi için evde neler yapılabilir?

Bir dilin kullanılmasını istiyorsanız o dil hayatın içinde yer almalı. İngilizce bugün zaten çocukların bilgisayar kullanmalarıyla, oyunlar oynamalarıyla hayatlarında yer etti. Fakat Türkçe’yi de düşünmemiz gerekiyor. Bazen bakıyorsunuz, çocuğun cümle içinde kullandığı birçok kelime İngilizce oluveriyor. Küçük yaşlarda İngilizce, filmlerle, anlamı çıkarılan şarkı sözleriyle, oyunlarla pekiştirilebilir. Çok küçük çocuklara ders şeklinde verilmemeli. İngilizce, kendi haline bırakılmalı.

 

En çok duyduğumuz şeylerden biri “Grameri biliyorum ama İngilizce konuşamıyorum”.

Evet, bu çoğunluğun ortak sorunu. Yurt dışına çıkıldığında iki kelime yan yana getirilemez. Çünkü doğal öğrenme olmamış. “Ali broke the window” yerine “The window was broken by Ali” diye bir cümle kurulmaz. Pasif yaptım mı yaptım! Ama dünyada böyle bir İngilizce kullanımına gerek yok. Bu cümle organik değil, yaşayan bir şey değil. Ama okulda verilen görev o: cümleyi pasif yap! Peki neden pasif yapıyorum?  Dilde kullanılan her gramer unsurunun bir amacı var. Yazıyorsanız bazı unsurlar daha ön plandadır,  daha çok kullanılır. Konuşuyorsanız o yazıda kullandıklarınızın birçoğunu bırakırsınız. Daha kültürel, daha pratik, daha kuralların esnetildiği hale getirirsiniz. Dolayısıyla bir çocuğu küçük yaşta “şu kadar saat İngilizce dersi alsın, şu kadar saat özel hocalarla çalışsın, bütün çizgi filmleri İngilizce seyretsin” şeklinde yönlendirmek yanlış. Hem İngilizce hem Türkçe film seyretsin, iki dilde de kitap okusun. İlla kalın kitaplar okuması gerekmiyor. Çocuğun ilgi alanı neyse, onunla ilgili Türkçe kaynakların yanına İngilizceleri de konmalı. Bunda da zorlama olmamalı. Zamana, sürece yaymakta fayda var. Bana çok sevdiğim ailelerin 9-10 yaşlarında çocukları geliyor, ansiklopedi gibi kocaman İngilizce kitaplarıyla geliyorlar. İçinde bilmedikleri çok sayıda yeni kelime var. Ve bu çocukların hocaları Türkçe bilmeyen İngiliz hocalar. Ama bu çocukları sınava da sokuyorlar. Çocuk daha hocayla iletişim kuramıyor. O zaman bu çocuk İngilizceden soğumaya başlıyor çünkü kendini ifade edemediği bir ortamda bulunuyor. O hocanın yaşı, esnekliği, rahatlığı önemli bir faktör. Özel okullarda saatlerce İngilizce dersleri ve çalışmaları yapılıyor, ama birçok öğrenci bana geldiğinde bir bakıyorum ki, yazdıkları kompozisyonda bir şeyleri kullanıyor ama neden kullanması gerektiğini veya nasıl kullanacağını bilmiyor.

 

Bu noktada aile ne yapabilir? Anne-baba İngilizce bilmiyor olabilir. Kurslara veya yurt dışına gönderme şansı olmayabilir. Çocuk yabancı dille ilgili sıkıntıdaysa ne yapabilirler?

Çocuğa okulda neler gördüğünü sorabilir. Basit konularda kendini geliştirip çocukla birlikte bunları oyuna dökerek pekiştirme yapabilir. Aile çocuğun okulunu ziyaret edip yapılan çalışmaları sorabilir. Velinin okulla ve rehberlik birimiyle dirsek teması içinde olması, çocuğun hem ders durumunu hem de sosyalliğini takip etmesi mümkün. Çocuk sosyal olmak zorunda. Parmak kaldıracak ve konuşacak özgüvene sahip olmalı. Üzerinden korkuyu atmalı, toplum içinde doğru yer ve zamanlarda rahatça konuşabilmeli. Bunu yaparken hata kaygısı yaşamamalı.

 

Sohbetimizin başında “aç çocuk avlanır” demiştiniz, bunu biraz açar mısınız?Erdoğ Astan - Eğitimci Röportajı

Şu anda 18-20 yaşlarında anti-depresan kullanan o kadar çok genç var ki. En pahalı telefonlara, ayakkabılara sahipler, ama mutsuzlar. Neden? Bunları alabilmek için anne ve baba çocuğunu görmüyor. Yani sevgiyi çıkartıyor, yerine markaları koyuyor. Oysa çocuğun ihtiyacı olan şey birlikte vakit geçirmek. O çocukla vakit geçireceksin ki ona ulaşasın, sana derdini anlatsın. Bugün bakıyorsunuz, çocuğun istediği bir şey alınamadığında kötü anne-baba olunuyor. Çocuk hayır’ı bilmiyor. Yokluğu bilmiyor. Ama hayatın içinde yokluk var. Nice büyük firma sahipleri iflas etti, hayatta her şey var. Hatalardan dolayı bedel ödememiz gerekebilir ama bu bedeli ödemeye hazır bir karakterimiz var mı? İşte bunun için çocuğa bırakılacak miras maddi miras değil; ahlak, disiplin ve saygıdır. Bunlar evde başlar. Bir başka insanın malına, canına, ahlakına kötü gözle bakmayan, kendi fırsatlarını yaratabilecek olan, çalışkan insanlar yetiştirmemiz gerekiyor. Çocuğa belli zorlukları yaşatmamız gerekiyor, fanusun içinde yaşatmamamız gerekiyor. Düşmeyi, kalkmayı, kendi hakkını savunmayı öğrensin. Günümüzde birçok aile çocuklarına her tür oyuncağı, teknolojik aleti, her şeyi önüne koyuveriyor. Bence yanlış. Bazı şeylere aç kalsın ki avlanmayı öğrensin. Çocuk ihtiyaç duyacak, merak edecek, peşine düşecek ve elde etmenin mutluluğunu yaşayacak. Her şeyi altın tepside önüne koyarsan o çocuğun hayal etme ve çabalama gücünü ondan çalmış oluyorsun. Çocukları kahraman ilan etmeyin, pohpohlamayın, onları prens ve prenses yapmayın. Sonra çocuğa iki sayfa ödev veremiyoruz.

 

Yıllardır bu kadar çok öğrenciyle çalıştınız. En başarılı olanların ortak yönü neydi?

Saygı. “Bu adam bu dersi veriyor, ben bu insandan bunu almalıyım” diyor. Bazı kişiler ise İngilizceyi çok güzel konuştuklarını düşünüyorlar ve kendilerini dünyanın merkezinde sanıyorlar. Başarısız olduklarında sebebinin kendileri değil, sınavın bir eksiği olduğunu zannediyorlar. Başarılı olanların ortak yönü saygı duymak, sistemli çalışmak. Onlar kitap okuyarak, merak ederek, dinleyerek kendilerini geliştirebilen kişiler. Öğretmenini saygıyla dinleyebilen bir öğrenci sınavlarda daha yüksek puan alabiliyor, bu bağlantıyı gözden kaçırmamak lazım.

 

Henüz yolun başındaki öğretmenlere önerileriniz nelerdir?

Üniversitede alınan eğitim, iyi bir öğretmen olmak için yeterli olmayabilir. İnsanlar ağır edebi eserleri okumuşlar, romanlardan çeviriler yapmışlar, ancak ellerine kalemi alıp tahtaya geçtiklerinde, ders anlatmaya başladıklarında bambaşka bir dünya ile karşılaşıyorlar. Sınıftaki insanlar merakla bakıyor, bilgi bekliyor. Dil seviyeni o kişilere uygun şekilde indirmen, yükseltmen, alçaltman, ortayı bulman gerekiyor. Yeni öğretmenlere ilk tavsiyem sabır. Özellikle gençlerin daha aktif olmalarıyla, daha çok soru sormalarıyla birlikte tecrübe kazanmak sabır isteyen bir şey. Öğretmenin kendisini sürekli yenilemesi gerekiyor.

Öğretmenlikte bana göre bir kilit nokta da bu işi sevmek. Öğretmenliği sevmek, beni işimde iyi yapan ana noktaydı. Yeni bir şey öğrenmeyi de, aktarmayı da seviyorum. Şüpheci yaklaşımın da insanı daha iyiye götürdüğüne inanıyorum. Ben bunu öğretirken daha farklı bir yöntem, daha iyi bir yol var mı diye düşünebilmeliyim. Merakla ve zevkle çalışmanın insanı başarıya götüreceğini düşünüyorum.

 

Son olarak hobilerinizden ve spora olan ilginizden biraz bahseder misiniz?

Obje biriktirme merakım var ancak o merakım biraz yavaşladı, istiflemedeki sıkıntı nedeniyle. Spor konusuna gelirsek… Özel ders vermeye başladığım dönemde sıkıntılı durumda olan ama yüksek puan hedefi olan öğrencilerle yoğun çalışmalar yaptım. Herkesin hedefini yakalatmak için uğraşırken hareketsiz ve stresli bir döneme girdim. Amacım yüksek kazanç elde etmek değildi. Özel dersin zaten bir garantisi yoktur. Hiç reklamımı da yapmadım. Ama başarılı sonuçları duyanlar oldukça talep yükseldi. O dönemde 108 kiloya kadar çıktım. Bedenimin yükü sistemime ağır geliyordu. Yüksek tansiyon ve tip 2 diyabet de dahil birçok sağlık sorunum oldu. Tatlıya ve şekere düşkünlüğüm vardı, hareketsizdim. 2008 yılında 6-7 hafta süren grip gibi bir rahatsızlık yaşadım. Bu hastalıktan sonra hayatımı değiştireceğim dedim. Benim için uyanış gibi bir şeydi. Bu çok yaşamak, sağlıklı yaşamaktan ziyade “kaliteli yaşamak” ile ilgili. Spor salonuna yazıldım. Önceden de spor yapan bir kişiydim ama sporu daha çok araştırmaya başladım. Spor benim vücudumu inceltip şekillendirmeli mi yoksa hayatımı daha kaliteli hale mi getirmeli? Fonksiyonel mi olmalı, kendimi iyi mi hissettirmeli? Bunları düşündüm ve salonlardan çıktım, açık havada spor yapmaya başladım. Arkadaşlıklar edindim, doğadaki canlılarla iletişim kurabildim. Parkta beni karşılayan kedilerim, köpeklerim var. Son 5 yıldır haftanın 5 günü fuarda antrenman yapıyorum. Erken kalkıyorum, disiplinli bir hayatım var. Yüksek kilolu ağırlıklarla, protein tozlarıyla, vitamin haplarıyla değil, tamamen doğal beslenme ile ve atalarımızın doğadaki hareketlerine benzer şekilde çalışarak sağlığıma kavuştum. İki yıl da yogaya gittim. Şimdi yoga, esneme hareketleri ve primitif insan egzersizlerinden oluşan bir çalışma yapıyorum. Herhangi bir alet kullanmadan ve aynaya bakmadan, bol oksijenli ortamda spor yapıyorum. 108 kilodan 77 kiloya düştüm. Doğal besleniyorum, ambalajlı gıda tüketmemeye çalışıyorum ve bunların sayesinde kilolarımdan, tansiyon ve diyabet ilaçlarımdan kurtuldum.Erdoğ Astan - Aytuğ Bayer - Gamze Er - Eğitimci Röportajı

 

Röportaj: Gamze Er

Fotoğraflar: Aytuğ Bayer

Sponsor

Bu yazıya sponsor olmak ister misiniz?
Reklam Sponsor-Eğitimci Röportajı