İmre Gaffaroğulları

Hakkında
Branş
Girişimcilik, Dış Ticaret
Unvan
Üniversite Öğretim Görevlisi, KOSGEB Girişimcilik Eğitmeni, İngilizce Öğretmeni, Kurumsal Yönetim Danışmanı
Çalıştığı Kurum
İzmir Ekonomi Üniversitesi, İzmir Ticaret Odası
Şehir
İzmir

İletişim
Web Sitesi
E-posta Adresi
Facebook
Instagram

İmre Gaffaroğulları: Girişimci İçin Başarısızlık, Bir Sonraki Aşamaya Yönelik En Büyük Derstir

 

İmre Gaffaroğulları Eğitimci Röportajıİmre Gaffaroğulları ile KOSGEB uygulamalı girişimcilik eğitimlerinde tanıştık. Eğitimleri verirken en çok dikkat çeken yanı, gerçek hayattan örnekler vererek konuları anlatmasıydı. Örnekleri vermekle kalmıyor, olayların neden-sonuç ilişkisini irdeleyerek ve farklı unsurlar arasındaki bağlantıları  ortaya koyarak öğrencilere adeta gerçek bir iş deneyimini yaşatıyordu. Renkli kişiliği ve farklı alanlardaki deneyimleri ile anlatacak çok şeyi olan İmre Gaffaroğulları’na iş hayatı, girişimcilik ve eğitim ile ilgili görüşlerini sorduk…

 

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Adım İmre Gaffaroğulları. Eğitimime bakarsanız aslında İngilizce Öğretmeniyim. Ancak 1980’li yıllardan başlayarak gıda, tekstil ve doğal taş sektöründe üretim ve dış ticaret işleri yaptım. 1989-2004 yılları arasında Avustralya’da yaşadım. 15 senedir üniversite düzeyinde ve çeşitli kuruluşlarda girişimcilik, dış ticaret ve pazarlama üzerine eğitimler veriyorum. Akademik olmanın yanı sıra sektörel tecrübe son derece önemli. Özellikle dış ticaret alanında gerek Türkiye’den gerekse yurtdışından edindiğim hatırı sayılır bir deneyime sahibim ve bu deneyimlerimin çoğunu artık eğitim sektöründe kullanıyorum.

 

Girişimcilik ve dış ticaret eğitimlerinizde yer verdiğiniz güncel konular nelerdir?

Günümüzde birçok şey değişiyor ve bizim verdiğimiz eğitimlerin şekli ve içerikleri değişmeye başladı. Dolayısıyla kendimi yenilemek ve geliştirmek için çeşitli çalışmaları yakından takip ediyorum, yurt dışı seyahatlerimde kendime notlar alıyorum. En güncel ve aktif olan şey ise sosyal medya ve doğru kullanımı. Bunu da işin eğitim kısmına doğru bir şekilde eklemeye, örneklerle pekiştirmeye çalışıyorum. Faydalı olduğuna da inanıyorum çünkü insanlar somut örnekler üzerinden hareket edildiğinde daha fazla fayda sağlayabiliyorlar.

 

Yıllarca Avustralya’da yaşadınız ve çalıştınız, Fransa ve İngiltere’de bulundunuz. Bize biraz yurtdışı deneyimlerinizden bahseder misiniz?

İşim gereği 100’den fazla ülkeye seyahat ettim. Fransa ve İngiltere’de projeler nedeniyle kısa süreler yaşadım. 15 yıl da Avustralya’da yaşadım. Avustralya’ya gidişim tamamen eski eşimin ve çocuklarımın eğitim istekleri doğrultusunda gelişti. Orada her şeye sıfırdan başladım ve Türkiye’deki kariyerimi bir kenara bıraktım. Yeni bir kültüre alışmak zordu. Ben babamın işi ve kendi işimden dolayı Türkiye’yi ve Dünya’yı sıklıkla dolaşmıştım ama farklı bir ülkede yaşamak bambaşka bir tecrübe. Avustralya’ya gidişimden hiç pişmanlık duymadım çünkü farklı kültürlerden insanlarla birlikte olmak bakış açımı çok değiştirdi. Geri döndüğümde ise eski bıraktığım Türkiye’yi bulamadığım için üzülmedim dersem yalan olur. Geriye dönüp baktığımda, Avustralya’daki yaşam biçimi ve insanlara bakış açısı bana çok şey kattı diyebilirim.

 

Türkiye ve Avustralya arasında eğitim ve iş açısından en büyük farklar nelerdir?

Eğitim seviyesi ve gelir düzeyi birbiri ile çok alakalı şeyler. Sosyal toplum olmanın getirdiği bir takım rahatlıklar, ekonomik düzeyin yukarıda olması çok önemli. Kalabalık olmayan bir nüfusa bunu eşit bir şekilde dağıtmayı başarmışlar, bu nedenle sistem iyi bir şekilde işliyor. İnsanlar hayallerini gerçekleştirebilmek için uygun ortamı ve şartları bulabiliyorlar. Özellikle göçmenler kendi işlerini kurmak konusunda rahat atılımlar yapabiliyorlar. Çok kültürlülüğü önemsedikleri için bu konuda çok şanslılar. Bizim ülkemiz açışından bakarsak, aslında biz de çok kültürlü bir yapıya sahip olduğumuz için bu şans var. Bu aslında çok büyük bir zenginlik ama Türkiye bu zenginliği çok farklı yöntemlerle kullanması gerekirken, belki istemeden de olsa ayrıştırmaya yöneliyor. Bu da hayatımızın her yönüne yansıyan en büyük hatalarımızdan biri. Bu bize ekonomik anlamda, kültürel anlamda ve gelecek kuşaklara bırakılan değerler anlamında yansıyor.

 

Girişimcilik alanında yıllardır yüzlerce öğrenciye ders verdiniz, girişimci adaylarının projelerini inceleyerek onlara yol gösterdiniz. Girişimcilere ve girişimci adaylarına kısaca neler söylemek istersiniz?

Girişimcilik aslında çok derin bir konu ama özetlemek gerekirse; girişimci şartlar ne olursa olsun mücadelesinden vazgeçmeyen kişidir bana göre. Ben kendimden örnek verebilirim. Hayatımın birçok alanında birçok kez farklı şeyler yaptım. Şirket genel müdürlüğünden tutun inşaat firmasında çalışmaya, okul müdürlüğünden tarlada domates toplamaya, fabrikada işçiliğe kadar birçok şey yaptım, ama hiçbir zaman kendi ideallerimden vazgeçmedim. Girişimciler en aşağı ve en yukarılara ulaştığı zamanlarda, bunların arasındaki inişlerin ve bitişlerin varlığının bilincinde hareket ederlerse bir şekilde yollarına devam edebiliyorlar. Bunları yaparken günümüz şartlarını da göz ardı etmemeleri lazım, teknolojiyi hayatlarına dahil etmeleri lazım, gelişimleri ve dönüşümleri kabul etmeleri lazım, başarısızlığı da kabul etmeleri lazım. Bizim girişimcilerimiz başarısızlığa ömür boyu taşınacak bir yük olarak bakıyorlar. Ben tam tersini düşünüyorum. Girişimci için başarısızlık bir sonraki aşama için en büyük derstir. Dolayısı ile başarısızlık aslında kötü bir şey değil. Başarısızlıktan sonra aynı hataları yapmamanın ve ilerlemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Biraz da şans faktörünün olması gerekiyor ama bunun oranı diğer faktörlere göre bence oldukça küçük.

 

İmre Gaffaroğulları Eğitimci RöportajıTürkiye’deki girişimci adaylarının en büyük yanılgıları nelerdir sizce?

Bence olaya biraz ters açıdan bakmak lazım, çünkü girişimci kendi fikrinin dünyanın en iyi fikri olduğunu varsayarak hareket ediyor. Bence bu yanlış. Fikir hayata geçmediği sürece hiçbir anlamı yok.  Fikirden ziyade, yapmak istediği işin neden yapılması gerektiğini bulması lazım. Var olan bir sorunu bulup, o fikir bu soruna nasıl bir çözüm getiriyor diye düşünmeli. Ortadaki soruna yarattığı iş modeli ile çözüm getirmesi önemli. Diğerlerinden farklı olmak, samimiyet duygusu ve bunu her tarafa doğru yayabilme meselesi gibi birçok değişkenler de var. Türkiye’de insanlar fikirlerinin çok iyi olduğunu düşünerek hemen “bu fikirden bir iş kurarım” bakış açısı ile hareket ettikleri için işlerin çoğu bir yıl içerisinde kapanıyor. Bu kadar basit değil. Ama o kadar zor da değil. Burada dengeleri bulabilmek ve doğru zamanlamayı yapmak lazım. Geçmişin tecrübelerinin farkında olup bunları ileriye taşımanın son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Deneyimli bir eğitimci ve bir baba olarak küçük çocuğu olan anne-babalara önerileriniz nelerdir?

57 yaşındayım ve ben hala çocukluğumdan vazgeçmedim. Ebeveynler için en önemli şeylerden biri bu. Siz onlar için bir rol modelsiniz ve onların hayatında bir yön göstericisiniz. Ama çocukların eğriyi ve doğruyu öğrenebilmeleri için aynı zamanda onların dünyasına inebilmeyi ve onların hayal dünyasını anlayabilmeniz lazım. Bir büyük gibi baktığınızda ve bir büyük gibi gördüğünüzde o çocuğun hayal dünyasına inme şansınız yok. Genç kuşağın elinde zaten ulaşabildiği sosyal medya, internet, teknoloji üstünde hemen hemen her türlü bilgi var. Bilgi ile ilgili bir sıkıntısı yok. Çocukların en büyük sıkıntısı iletişim; en başında da aile ile olan iletişim. Siz ona o mecrayı sunmadığınız sürece, onunla oturup o oyunları oynamadığınız süre onların hayal dünyalarını geliştirme şansları yok. Her şeyin bilgisayar oyunlarından ya da arkadaşlarına gönderdikleri mesajlardan ibaret olmadığını bilmeleri lazım. Gerçek hayatı deneyimlediklerinde bunlar hayatlarına çok farklı noktalarda dokunabiliyor. Yani bir kümesten yumurtanın alınıp yenilmesinden tutun da fasulye yetiştirmeye kadar farklı şeyler yaşamaları gerek. Burada tabii ki öğretmenlerin ve eğitimcilerin çok fazla rolü var ama esas iş ailede bitiyor. Biraz yarış atı modundan çıkartmamız lazım çocukları. Gerçekten de çocukla çocuk olabileceğiniz bir ortam yaratmanız gerek. Zaman yok gibi görünebilir ancak insan istediğinde her şeye zaman yaratabilir.

 

 

İmre Gaffaroğulları Eğitimci RöportajıÜniversitede öğretim görevlisi olarak genç kuşağı yakından tanıma şansınız oldu. Sizce bu kuşaktakilerin hangi yönlerini geliştirmeleri gerekiyor?

Gençlerde özellikle özgüven tavan yapmış düzeyde, aslında bu birçok açıdan olumlu bir şey. Ama bunun yanında önemli olan bir şey daha var. Gençler kendi sosyal çevreleri ile sıklıkla etkileşim halinde oldukları için ister istemez taklitler ortaya çıkmaya başlıyor. Bu da doğru bir şey değil. Her bireyin kendi içinde farklılık göstermesi lazım. Her şeyin kısa yoldan halledilebileceğine inanan bir jenerasyon var. Bu jenerasyondakiler daha önce altını çizdiğimiz o samimiyet ve bir şeye bağlı olma duygusundan yoksunlar. Bir iş yerinde işe sadakatin birincil şartı alınan paranın miktarı olarak görülüyor. Alınan o paranın karşılığında ise ne verildiğine o kadar çok bakılmıyor. Her şey kısa sürede hallolsun isteniyor. Halbuki hayatta kalan firmalara bakın, birçok aşamadan geçmişlerdir. Çok  kısa sürede kazanılan ve elde edilen şeyler, yine kısa bir zamanda kaybedilebiliyor. Gençlerin bu bilinçte olması lazım. Biraz kaybetme duygusunu hissetmeleri, önlemler alarak biraz çaba göstermeleri lazım. Belki bu gençlerin de suçu değil. Sonuçta hemen hemen her şey hap gibi önlerine konuyor. Açtıkları telefonlardan ve bilgisayarlardan her şeye ulaşma imkanları var. Böyle bir jenerasyonda belki de yeni “doğru”ların olduğu söylenebilir ve buna saygı duyuyorum. Ancak başarıyı getiren unsurları düşünürsek, gerçekten de gençlerin biraz farklı düşünmeye, azim ve sebat konusunda kendilerini geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorum.

 

Deneyimli bir eğitimci olarak genç öğretmenlere önerileriniz var mı? 

Yaratıcı olsunlar. Günümüzde ellerindeki imkanlar son derece gelişmiş durumda. Genç kardeşlerimiz bu teknolojik imkanları sonuna kadar kullanmalılar. Hazır bilindik kalıpların dışına çıkmalılar. Özellikle ilkokul ve ortaokul çağındaki çocukların hayal dünyası onların elinde şekilleniyor. Belli kalıplar içinde belirli şeyleri öğretmek mümkün ama bu ne yazık ki çoğu zaman ezbercilikten öteye geçmiyor. Bırakın çocuklarınız biraz daha yaratıcı olsun, fark edilmeyen yönlerini keşfetmenizi sağlayacak aktiviteleri yapın. Çeşitli eğitim kurumlarında ve özel okullarda bu tür aktiviteleri görüyoruz. Ama bunların temeline baktığımda sıklıkla gördüğüm şeylerden biri; bunların ailelere bir şeyler ispat etmek için yapıldığı. Bence bu son derece yanlış. Belki o çocuk bilgisayar ile ilgili bir şey yapmak istemeyecek, sanata dönük bir şey yapmak isteyecek. Siz bunu keşfettiğiniz andan itibaren ona yönelik bir aktivite yaparsanız o yönünü güçlendirebilirsiniz. Üstelik bunu bire bir de yapma şansınız var. Bilindik klasik öğretmen kalıplarının dışına çıkmamız ve çocukların dünyasına inmemiz lazım.

 

İmre Gaffaroğulları Eğitimci RöportajıBiraz da hobilerinizden bahsetmek ister misiniz? Bildiğim kadarıyla oyuncak, müzik ve şiir merakınız var.

Hayatımın büyük bir kısmı iş odaklı geçti. Ama buna rağmen kendime zaman ayırmayı başardım. Yazmayı seviyorum. Adına şiir denir mi emin değilim ama içimden ne geliyorsa onu olduğu gibi ortaya koyuyorum. Oyuncak koleksiyonum var. İçimizdeki çocuğu yaşattığımız sürece bu kadar karmaşık bir dünyanın içinde nefes almaya devam edebiliyoruz.  Oyuncakları girişimci mülakatlarında yanımda bulunduruyorum, karşımdaki kişiyi rahatlatıyor. Çok iyi bir müzik arşivim var, plak koleksiyonum var. Ruhumu müzikle dinlendiriyorum. Model arabalar yapıyorum, onları biriktiriyorum.

 

Toplum için gönüllü çalışmalar yapmışsınız, biraz bunlardan bahseder misiniz?

 Avustralya’dayken Türkler ile iç içe birçok projede gönüllü çalıştım. “Avustralya Türk Şairleri Antolojisi” adlı kitap, bu çalışmalardan sadece biri. 23 Nisan kutlamalarının Avustralya’da yaygın bir uluslararası çocuk festivali haline gelmesini sağlayan komitenin aktif bir üyesiydim. Zaman zaman radyo programlarında ve okullarda geleneksel gölge sanatımız Hacivat-Karagöz oyunlarını İngilizce ve Türkçe olarak oynatıp seslendirdim.

 

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum öncelikle. Çok keyifli bir iş yapıyorsunuz. Bu tür bir şeye kalkışmak belki de biraz ezber bozmak. Ama zaten girişimcilerin ruhunda böyle bir ezber bozmak olmalı. Umarım çok daha fazla eğitimci bu konu ile ilgilenir. Bunun dışında eklemek istediğim şey; ben sürekli öğrenmeye devam ediyorum. Ben hiçbir zaman “oldum” demedim. “Olacağım” da demiyorum. Her gün yeni bir şey katarak öğrenmeye devam ediyorum. Çocukların da çocukluklarını yaşamaları için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Çocukları sırf sınav odaklı yetiştirdiğimiz zaman kazandıkları okul ve yaptıkları iş anlamında başarılı olsalar bile, başarıları maddi değerler ile alakalı olacaktır. Bu konunun uzmanı değilim ama bu kişiler mutsuz bir çocukluk geçirdilerse bunun yansımalarını yetişkin hayatlarında görüyoruz. Karşımıza psikolojisi bozuk insanlar çıkabiliyor. Başarının ölçüsü sadece maddiyat değildir. O nedenle bırakın çocuklar çocukluklarını yaşasınlar. Bırakın kendi istediklerini elde etmek için çaba sarf etsinler. Siz istediniz diye veya siz öyle inandınız diye sizin gösterdiğiniz yolda ilerlemek zorunda kalmasınlar.

İmre Gaffaroğulları Gamze Er Eğitimci Röportajı

Röportaj: Gamze Er

Fotoğraflar: Melisa Hazar

Ofis Destek: Çağlar Özkul

Sponsor

Bu yazıya sponsor olmak ister misiniz?
Reklam Sponsor-Eğitimci Röportajı