Şebnem Küçükkaptan

Hakkında
Branş
İngilizce, Okul Öncesi
Unvan
Küçükkaptan Eğitim Kurumları Müdürü, Yabancı Dil Koordinatörü
Çalıştığı Kurum
Özel Küçükkaptan Anaokulu
Şehir
İzmir

Şebnem Küçükkaptan: Montessori Yaklaşımında Amaç Çocuğu Yetkin Kılmak

 

Şebnem Küçükkaptan_Küçükkaptan Anaokulu_Eğitimci RöportajıBugünkü röportaj durağım, çift dilli bir Montessori okulu olan Küçükkaptan Anaokulu. İzmir’in Çiğli bölgesinde, tam da otobandan en kolay ulaşılan yerde yer alan bu okul, aynı zamanda küçük bir doğa cenneti. Dışarıdan oldukça yalın ve sade görünen bu okulun içine ilk adımı atmanızla birlikte buranın farklı bir okul olduğunu anlayabiliyorsunuz. Dört katlı bu bina, özellikle okul olmak üzere tasarlanmış. Bahçe ve ekim alanı ise pek az yerde görebileceğiniz güzellikte. Küçükkaptan Anaokulu 850 metrekare kapalı alana, 1200 metrekare açık alana sahip. Burası bir aile kuruluşu ve ailenin soyadlarını verdikleri bu okul için her detayı kapsamlı şekilde düşündükleri, özenle hazırladıkları belli. Kapıda bizi Şebnem Küçükkaptan ve Seden Küçükkaptan karşılıyor. Bu okulun eğitim sistemini de merak ediyorum ve okulun hem genel müdürü, hem de yabancı dil eğitim koordinatörü olan Şebnem Küçükkaptan ile güzel bir söyleşiye başlıyoruz…

 

 

 

 

Şebnem Küçükkaptan - İzmir Küçükkaptan Anaokulu - EğitimciRöportajıMerhaba Şebnem Hanım, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Merhabalar, ben Şebnem Küçükkaptan. Küçükkaptan Anaokulu Genel Müdürü, Yabancı Dil Eğitim Koordinatörü ve aynı zamanda Montessori eğitmeniyim. 1971 İzmir doğumluyum. İzmir Özel Türk Anadolu Lisesi mezunuyum. Sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü bitirdim. Devamında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde İşletme alanında yüksek lisans derecemi aldım. Hem özel sektörde hem de kendi çeviri büromda 30 yıldır profesyonel sözlü/yazılı çevirmen olarak çalışıyorum.  AKG Grubu’nun Kültür Yayınları’nın Sanat Serisi’nin çevirilerini her yıl ben yapıyorum. Bunun gibi çok kıymetli dokümantasyon niteliğindeki metinlerin çevirilerini yapmak benim için bir gurur kaynağı. İngilizce’nin yanısıra Almanca ve İspanyolca da biliyorum. Uzmanlık alanınız yabancı dil ise yolunuz bir şekilde dil öğrenmek isteyenlerle kesişiyor. Çocuklara İngilizce özel ders vermek, üniversite yıllarından beri hep keyif alarak yaptığım bir iş oldu. Bir dönem az sayıda da olsa, disleksik çocuklarla birebir çalışarak İngilizce özel ders verme deneyimim oldu. Ufkumu açan, zevkli bir çalışmaydı. Kızkardeşim Seden Küçükkaptan Öngün ise İngilizce öğretmeni. Alanında 17 yıllık tecrübeye sahip çok deneyimli ve başarılı bir eğitimci. Babamız ve kurucumuz Eyüp Küçükkaptan emekli sanayici, başarılı bir işadamı. Annemiz Aytaç Küçükkaptan çocukları çok seven, eğitime çok önem veren, aydın ve hayırsever bir cumhuriyet kadınıydı. Bir okul yaptırmak Eyüp Bey’in hep hayalini kurduğu bir projeydi. 2013 yılında annemin vefatından sonra, Küçükkaptan Ailesi olarak bir girişimde bulunarak okul öncesi eğitimi alanında faaliyet göstermek istedik ve Özel Küçükkaptan Anaokulu’nun hikayesi böyle başladı. Bu okulu temelden projelendirdik ve Montessori eğitim metodunu ve felsefesini temel edindik. Yabancı dilin önemini bildiğimiz ve erken çocukluk döneminde yabancı dil edinimine inandığımız için Bilingual Montessori Preschool açma kararı aldık ve bir yıldır aktif olarak eğitim dünyasında yer alıyoruz.

 

Montessori okulu olabilmek için nasıl bir altyapı hazırladınız?

Kardeşim Seden Küçükkaptan Öngün İngilizce öğretmeni. Onunla birlikte öncelikle Montessori sertifikasyon eğitimlerimizi tamamladık. Öğretmenlerimiz de ya önceden bu eğitimleri almış kişiler oluyor, ya da bizimle birlikte yol almaya uygun gördüğümüz arkadaşlarımıza biz burada kurum içi eğitimler veriyoruz. Devamında da eğitimlerini tamamlayarak Montessori Eğitmeni Sertifikalarını edinmelerini sağlıyoruz. Okulumuzun fiziksel koşullarını, materyallerini ve eğitim programını da Montessori sistemine uygun şekilde hazırladık.

 

Şebnem Küçükkaptan-Seden Küçükkaptan Öngün-EğitimciRöportajı-KüçükkaptanAnaokuluKüçükkaptan Anaokulu ne zaman, nerede açıldı? Gördüğüm kadarıyla birçok okuldan farklı özellikleri var. Fiziksel özelliklerinden biraz daha bahseder misiniz?

Küçükkaptan Anaokulu olarak ruhsatlanma çalışmalarını 2016 yılında tamamladık ve 2017’de hizmet vermeye başladık. Okulumuz İzmir Çiğli’de, Aydınlıkevler Çiftehavuzlar mevkiinde yer almakta. Aslında merkezi bir konumumuz var çünkü hem otoban girişine hem de Anadolu Caddesi’ne son derece yakınız. En büyük avantaj ise okula geliş gidişlerde trafik yoğunluğunun aksi yönüne hareket ediliyor olması. En yakın komşularımız Evka-2, Evka-6 ve Yamaçevler mahallesi. Yine otoban üzerinden Bornova’dan Menemen’e kadar uzanan çok geniş bir çember çizmek mümkün.  Onur Mahallesi, Örnekköy, Karşıyaka, Girne, Nergis, Bostanlı, Mavişehir, Ataşehir ve İstasyonaltı semtlerine ulaşım çok kolay. Menemen’e kadar uzanan hat üstünde ise Egekent, Ulukent, Seyrek civarında oturan aileler var. Hepsi de rahatlıkla ulaşım sağlıyorlar.

Anaokulumuz daha temelden anaokulu olarak projelendirildi, bu bizim için ve öğrencilerimiz için büyük bir avantaj. Dört katlı bir anaokuluyuz. Geniş kapalı alanımızın yanı sıra çok geniş açık alanımız da var. Bahçemiz var, kendimize ait iki tarlamız var. Bahçemiz hem bir dış derslik alanı olarak kullanılabiliyor, hem de oyun parkı, kum havuzu, toprak havuzu var. Parkur alanları kurulabiliyor. Çiçekler, ağaçlar, hepsi doğal ortamımızı bütünlüyor. Tarla bölümünde ise çocuklar rahatlıkla ekim-dikim yapabiliyorlar.

Sınıflarda büyük gözlem pencerelerimiz var. Bunlar sayesinde veliler alışma döneminde düzen bozulmaksızın çocuklarını belli sürelerde gözlemleyebiliyorlar. Binamızda doğal ve güvenli malzemeler kullanılıyor, çift yangın merdiveni var. Yeni inşaat yönetmeliğine uygun yapılan bir bina. O nedenle bütün okulda basamak aralıkları, güvenlik önlemleri, hepsi çocukların kullanımı için son derece ideal.

 

Şebnem Küçükkaptan - Gamze Er - EgitimciRoportajiEğitim felsefenizden, Montessori’den bahsedebilir miyiz? Çok geniş bir konu ama kısaca özetlemek gerekse neler söylersiniz?

Biz okul öncesi eğitiminde Montessori yaklaşımını temel aldık. Dr. Maria Montessori’nin tasarlamış olduğu bu pedagojinin en temel özelliği çocuğu merkeze almasıdır. Hareket noktası çocuktur. Çocukların bağımsızlık, özerklik, yetkinlik ve özgüven geliştirmelerine yönelik bir yöntemdir.

Çocuğa sağlanan serbestlik onun özgür seçimlerde bulunmasını sağlar. Özgür seçimiyle çalışmalarını belirleyen çocuk seçimlerinin sorumluluğunu alır. Özgürlük ve sorumluluk için, bir madalyonun iki yüzü gibi yöntemin birbirini bütünleyen ayrılmaz parçaları diyebiliriz. Tabii çocuğa sorumluluk verebilmek ve yaptıklarından sorumlu tutabilmek için öncelikle ona gerekli açıklamaları yapmak, bilgi vermek gereklidir.

Bayan Montessori der ki “Çocuğun eline koymadığını aklına koyamazsınız”. Maria Montessori tarafından tasarlanan özel birtakım materyaller var, bunlar tabii ki okulumuzda mevcut ve standart olarak kullanılıyor. Bunun dışında, bu yaklaşımı besleyen sanat, matematik dil, bilim ve kültür altyapısını oluşturmak için özel çalışmalar da yapıyoruz.

Montessori yöntemine ve felsefesine kısaca değinecek olursak, pedagojik yaklaşımının çıkış noktası doğrudan çocuktur. Çocuğa hareket serbestisi tanımak, seçimlerine saygı göstermek vardır. Çocuğu ayrı bir birey olarak kabul etmek, onun içindeki öğrenme aşkını beslemek çok önemlidir. Tekrarlamalı somut deneyimler sayesinde çocuktaki özgüven gelişimine destek olur ve böylelikle çocuğu adım adım yetkin kılar. Montessori Eğitmenleri çocuğa rehber rolünü üstleniyorlar ve kendi içlerindeki potansiyeli ortaya çıkarmalarına destek oluyorlar. Çocukların keşif yapmalarını destekleyip, çok iyi gözlem yapıyorlar. Dayatmacı değil, bir rol model ve bir rehber oluyor öğretmen. Yapılan çalışmalarla, duyusal farkındalık giderek artıyor ve algılama giderek hassaslaşıyor. Materyallerin hata kontrol mekanizması sayesinde hata denetimini de çocuk yine kendisi yapıyor. Bir başka deyişle, çocuğun becerilerini, yetkinliğini kademe kademe arttıran özel tasarımlar, bu Montessori materyalleri. Öğretmen çocuğun kendi içindeki potansiyeli açığa çıkarma konusunda rehber oluyor. Çocuk kendi kendine etrafını keşfederken öğretmeni onu destekliyor ve gözlemliyor. Bu, eğitimciyi çok tatmin eden bir boyut aslında. Dayatmacı olmamak çok güzel bir şey. Öğretmen elbette çok önemli; büyük bir rol model, bir rehber. Fakat öncelikle çocuğu yetkin kılarak bunu düzenliyor olması, diğer eğitim metotlarına göre Montessori’yi ayrı bir noktaya konumlandırıyor. Günlük yaşam becerileri ve duyu materyallerinden başlayarak çocuk, tekrar tekrar somut olarak deneyimliyor, böylece kendi bedensel ve bilişsel farkındalığını oluşturuyor.

ŞebnemKüçükkaptan_KüçükkaptanAnaokulu_EgitimciRoportajiMontessori eğitim felsefesinde 5 alan var; günlük yaşam becerileri, duyu alanı, dil alanı, matematik alanı ve kültür alanı. Her alana hitap eden materyali belli bir plan çerçevesinde kullanıyoruz. Çocuğun yaşı, gelişim özellikleri, ilgileri ve yapabilirliği eğitmeni bireyselleştirilmiş bir plan hazırlamaya yönlendiriyor. Ve tabii bu plan da yine öğretmenin çocukla ilgili gözlemleri doğrultusunda sürekli takip ediliyor ve gerekmesi halinde güncelleniyor.

Montessori yaklaşımının bir başka farklı özelliği de karma yaş grupları olmasıdır. Farklı yaştaki çocukların birarada bulunması, bilgi, görgü ve becerinin edinilmesinde çok büyük bir avantaj sağlıyor. Küçükler büyükleri görerek öğreniyorlar, büyükler de öğrendiklerini küçüklere öğretmekle ya da rol model olmakla liderlik özelliklerini pekiştirmiş oluyorlar. Maria Montessori’nin “Emici Zihin” olarak adlandırdığı kavram, çocukların doğuştan getirdikleri çevrelerinden öğrenme yetisi. Farklı yaş gruplarından arkadaşlarını ve eğitimcilerini izleyen küçükler bilgileri kaydediyorlar. Kendi gelişim süreçleri içerisinde vakti geldiğinde pasif olarak duran bilgi aktif olarak kullanıma geçiyor. Tıpkı bir bebeğin dili öğrenmesi gibi. Sürekli tekrar ve bağlam içinde kullanılışını duyarak ve görerek anlamlı hale gelen sözcük dağarcığının oluşması ve konuşmaya başlamak gibi.

Montessori yönetimini diğer yöntemlerden farklı kılan en önemli özelliklerden biri de kültür alanı. Fen bilimleri, müzik, sanat, coğrafya gibi diğer tüm alanlar bu alana giriyor ve çocuğa farklı kültürler tanıtılıyor. Erken yaşta farklı kültürleri tanıyan çocuk, farklılıkların olmasını doğal olarak görüyor, saygı duyarak büyüyor ve evrensel bir bakış açısıyla, dünya vatandaşı olarak yetişiyor.

 

Şebnem Küçükkaptan - Eğitimci RöportajıMontessori yaklaşımına uygun hazırlanmış sınıflardan ve sınıf ortamından biraz bahseder misiniz?

Montessori okulları, gündelik yaşamın tüm unsurlarının çocuk boyuna indirgenmiş, güvenliği sağlanmış haliyle gerçek hayatın küçük bir modelidir. Düzen, Montessori sınıflarının ilk göze çarpan unsurudur. Doğal ahşap malzemeden yapılan sınıf mobilyaları, ferah ve aydınlık bir ortam, özel tasarlanmış Montessori materyalleri çevreyi araştırmak, keşfetmek için çekici kılar.  Montessori sınıfında biri yardımcı iki öğretmen vardır. Sınıfta her materyalden bir tane bulunur ve her materyalin yeri bellidir. Materyaller sınıfta temiz, kusursuz, eksiksiz bir şekilde özenle bulundurulur. Renkleri doğal ve cezbedicidir.

Çocuklar bir materyalle çalışmak için özgür iradelerini kullanırlar ve hangi materyalle çalışma yapmak istiyorlarsa onunla çalışırlar. Arzu ederlerse öğretmenden kendilerine sunum yapmasını isterler.  Sunumu alan çocuk ya aynı materyalle çalışmasına devam eder ya da öğretmeni ilgilendiği materyal için henüz çocuğun hazır olmadığını düşünüyorsa, hevesini kırmadan farklı bir materyale yönlendirir. Eğer öğretmen çocuğun materyal seçmede kararsız kaldığını görürse gidip kendisi sunum teklifinde bulunur; “Şu materyal ile benimle şu çalışmayı yapmak ister misin?” diye. Çocuk kendisine sunumu yapılan çalışmayı kabul edip kendisi çalışabilir, ya da daha baştan sunumu reddedebilir. Tabii öğretmen arka planda belli bir plan hazırlıyor, çocuğun yaş grubuna, ilgi alanına göre, ilerlemesi gereken alana göre… O alanda yol alması ve beslenmesi için öğretmenin çok iyi bir gözlemci, iyi bir araştırmacı olması gerekiyor ve çok iyi bir raporlama sistemi var. Çocuklar işlerine odaklanmış çalışma yaparken doğal olarak sınıfta bir sakinlik ortamı oluyor. Bir öğrencinin bir materyal için diğer öğrencinin çalışmasını bitirmesini beklemesi gerekebiliyor. Bu noktada da sabrı, sıra beklemeyi öğreniyor.

Montessori sınıflarında çalışma alanı da bellidir; küçük halıların, kilimlerin üzerinde ya da tepsilerin içerisinde çalışma yapılır. Böylece çocuk, özel alanını belirlemiş oluyor. Burada hem grubun bir parçası olmak hem de grubun içinde bireyselliği korumak söz konusu. Başkalarına ve çalışmalarına saygı göstermek, masaların ya da yerdeki matların üzerinde yer alan çalışmaların arasında nezaket ve zerafetle dolaşmak, birbirine karşı hoşgörülü olmak, sabırla sıra beklemek, işbirliği yapmak her biri kendi başına ciddi bir iş. Tüm bunlar çok temel özellikler. Ve Montessori yöntemi sayesinde çocuklar tüm bunları doğal sınıf akışı içerisinde yaparak yaşayarak öğreniyorlar.

Montessori materyalleri çocukların çalışması sırasında çocukların kendi kendilerini düzeltmelerini sağlayacak şekilde hata kontrolüne fırsat veren özelliktedir. Dolayısıyla eğitmen bir kez çocuğa sunum yapar, geri çekilir. Çocuk o materyalle her çalıştığında ne kadar doğru yaptığını fiilen görme şansı bulur ve kendi kendini düzeltir. Başka birisi tarafından düzeltilmediği için çocukta bir özgüven kırılması olmaz. Sistemin önemli ana mekanizmalarından biri bu. Çocuk bir kez yapabildiğini gördüğünde, öğrenmeye karşı arzusu daha da artar. Hatta başkalarına da öğretip, örnek olup o mutluluğu paylaşmayı da öğrenir. Montessori çalışmaları çocukların sosyalleşmesi, sosyal beceri kazanması anlamında da çocuklara çok güzel fırsatlar tanıyor. Açıkçası bu açıdan da yöntemi çok başarılı buluyoruz.

 

Çift dilli bir okul olduğunuzu söylemiştiniz, biraz anaokulunuzdaki dil eğitiminden bahseder misiniz?

Bizim için dil gelişimi çok önemli. Çocuklarda 4 yaşına kadar zaten standart konuşma yerleşiyor. Yani seslerin doğru basılması (artikülasyon), güzel ve doğru bir telaffuz, dilin müzikalitesi ve sesin kullanımı (entonasyon), kavramların oluşması ve ifadesi. Biz öncelikle çocuklarımızın kendi anadillerindeki gelişimlerini takip ediyoruz. Konuşmanın oturmuş olması, kavramların yerleşmiş olması çok önemli. Ne yazık ki günümüzde giderek artan bir şekilde konuşma sorunu yaşayan çocuklar var. Teknolojinin yanlış kullanılması bu sorunu da besliyor maalesef. Tablet, televizyon, bilgisayar gibi araçlar çocuklarda arzu etmediğimiz boyutlarda kullanılıyor. Veliler birçok konuda çok bilinçliler. Fakat çocukların tek çocuk olması, anne-babanın çalışması, evin içerisinde bir büyükanne, büyükbaba veya bakıcıyla kalması, yani çocuğun daha az kişiyle konuşması kimi çocuklarda bir dezavantaj oluşturuyor konuşma açısından. Dolayısıyla biz öncelikle çocukların ana dil gelişimine bakıyoruz. Dil-gem dil gelişim atölyesinin de programını uyguluyoruz.

Bizim Küçükkaptan Anaokulu olarak temel amacımız çocuğun ilk kez geldiği bir okulda öğrenmeyi sevmesi. Çocuk ilk kez ailesinden ayrılıyor, ilk kez büyük bir sosyal ortamın içerisine giriyor, kendisinin de bir sosyal varlık olduğunun farkına varıyor. Dolayısıyla yabancı dili küçük yaş gruplarında öncelikle şarkılarla, küçük tekerlemelerle veriyoruz tatlı tatlı. Bizim yabancı dil eğitimimiz tam güne yayılmış şekilde ilerliyor. Gün içinde doğal olarak günlük yaşamın tüm kalıplarını duyuyorlar. Önce kulak dolacak ki, sonra ağızdan çıkacak. Tıpkı anadilini öğrenir gibi. İngilizce işlenen Preschool Prodigies ile temel müzik ve nota bilgisi öğrenen çocuklar şarkılarla İngilizce de öğreniyorlar. Mathazone programımız da yine hem Türkçe hem İngilizce işleniyor. Her sayının bir karakter ile temsil edildiği programda matematiğe ilişkin kavramları çocuklar oyunla öğreniyorlar. Hikayeler ve dramatizasyon sayesinde akıl yürütme, yönerge izleme, ayrıştırma, sınıflandırma, sayma gibi temel matematik becerilerini geliştirirken bir yandan da İngilizcelerini geliştiriyorlar. İngilizce gördükleri yabancı dil saatleri, yaş grubuna göre haftada 10 ila 25 saat arasında değişiyor. En önemlisi günlük yaşam içerisinde de yabancı dile maruz kalıp pratik yapmalarını sağlıyoruz.

 

Şebnem Küçükkaptan - Eğitimci RöportajıAnne-babalara önerileriniz nelerdir?

Öneriden önce teşekkür etmek lazım, evlat yetiştirmek kolay değil. Genel olarak ise ebeveynlerin öncelikle kendilerini çok iyi tanıyıp, hayata bakış açılarını iyi tahlil edip ona göre çocuklarını yönlendirmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Eğitim bir bütün; okul ile ev bir şekilde paralel gitmek durumunda. Montessori eğitim felsefesinde öncelikle kendisiyle barışık, sonrasında içinde bulunduğu toplumuyla barışık bireyler yetiştirmek esaslardan bir tanesi. Nezaket, hoşgörü, bunlar günlük yaşam pratikleri ve değerler eğitimi içerisinde bizim sürekli işlediğimiz konular arasında yer alıyor. Yoğun bahçe zamanı ve açık havada çalışma yapılmasını önemsiyor ailelerimiz. Ormana gidip çalışmalar yaptığımız orman atölyeleri de var. Dolayısıyla okulumuza gelecek olan ailelerin bunları benimsemiş olması veya benimsemeye hazır olması önemli.

Aileler çocuklarıyla birlikte sadece evde ya da AVM’lerde zaman geçirmemeliler. Birlikte yemek yapmak, kitap okumak, sergi gezmek, müzeye, kütüphaneye gitmek, doğaya açılmak hem çocuğuyla yakınlaşmak, hem onunla kaliteli zaman için çok güzel fırsatlar.

Biz okulumuzda ödül ve ceza kullanmıyoruz. Ailelerden de bunu bekliyoruz. Örneğin bir çocuğa “şunu yaparsan sana şunu alacağım” demek, çok da doğru bir motivasyon kaynağı değildir, üstelik hem koşullu hem de dışarıdan motivasyonlu, dolayısıyla bağımlı bir güdülenmedir.

Genel olarak velilerin hem kendilerini, hem çocuklarını iyi tanımalarını, hem de çocuklarını göndermeyi düşündükleri okulların sistemlerini ve eğitim yaklaşımlarını iyi incelemelerini öneriyorum. Ayrıca ebeveynlere yönelik çeşitli atölyeler, seminerler oluyor. Bunlara katılmalarını öneriyoruz. Yine tüm ebeveynlerin ve eğitimcilerin Montessori ile ilgili kaynakları, özellikle de Bayan Montessori’nin kendi yazdığı kitaplarını okumalarını öneririm.

 

Küçükkaptan Anaokulu İzmirBir okul yöneticisi ve eğitimci olarak öğretmen adaylarına ya da yeni mezun öğretmenlere önerileriniz var mı?

Aslında öncelikle eğitim fakültesine girmeyi düşünenlere mesajım var. Eğitimci olmak bir gönül işidir. Öncelikle bu özelliğe sahipler mi, kişinin bu anlamda kendini tanıyor olması çok önemli. Eğitimi sevmeyen, haz duymayan birisiyse -özellikle okul öncesi dönemine yönelik söylüyorum- çocuklara sabır gösteremeyecek bir kişiyse bu alanda çok zorlanacağını düşünüyorum. Eğer çocukları seviyorlarsa, sorumluluk duyguları gelişmişse, kendilerini işlerine vakfetmiş kişilerse ve iyi birer gözlemci ve araştırmacı olduklarını düşünüyorlarsa zaten bilgiyi edinecek ve kendilerini geliştireceklerdir. Devamında ise uygulama yaparken her gün yeni bir şey öğreniyor olacaklar. Çocuktan öğrenecekler. Çok iyi gözlemci olmaları gerekiyor. Tabii ki birçok eğitim programları, seminerler var. Bunlara katılmalılar. Eğer Montessori alanında çalışacaklarsa öncelikle Maria Montessori’nin kitaplarını okumaları gerekiyor. Sonrasında iyi uygulamalarla bunları geliştirebilirler. Ve tabii ki mesleki yeterlik açısından sertifikasyon çok önemli.

Ayrıca öğretmenlerin farklı alanlarda da bilgi-beceri sahibi olması çok önemli. Mesela müzikle, sanatla, sporla ilgilenmeleri önemli. Bir hobi, el becerisi veya kitap okumak, doğada yürüyüş…  Öğretmenin kendi içinde kendini yenileyebileceği bir şey, iyi olduğu en az bir yan alan mutlaka faydalı olacaktır. Bu şekilde iş başvurularında fark yaratabilirler. Kurumlara ve çocuklara artı hizmet verebilecekleri bir alan yaratmış olurlar. Eğitimci olmak demek, çok doğru bir rol model olmak demektir. Öğretmen, bir bütün halinde çocuklara yansıyor. Yani bir eğitimcinin düzgün bir hayatının olması, sosyal ilişkilerinin düzgün olması lazım, toplum içinde sayılan sevilen, güvenilir bir insan olması lazım. Bunlar çok önemli. Zira eğitimde, yöntemden çok kişilik önemlidir.

Montessori yaklaşımının özüne ilişkin olaraksa Bayan Montessori’nin özellikle şu sözüne kulak vermelerini tavsiye ederim: “Çocukları izledim, onları yakından inceledim ve bana, onlara nasıl öğreteceğimi öğrettiler.

Şebnem Küçükkaptan- Gamze Er- Aytuğ Bayer - EgitimciRoportaji.com

Röportaj: Gamze Er

Fotoğraflar: Aytuğ Bayer

Sponsor

Özel Küçükkaptan Anaokulu