Zeliş Kurt

Hakkında
Branş
Sınıf Öğretmeni
Unvan
Sınıf Öğretmeni, Köy İlkokulu Öğretmeni, Sivil Toplum Gönüllüsü
Çalıştığı Kurum
Haykıran Adem Saatçi İlkokulu, Menemen-İzmir
Şehir
İzmir

Zeliş Kurt: Gerçek Öğrenme İçin Öğrencileri Sınıfın Dışına Çıkarmalıyız!

 

Zeliş Kurt ve Gamze Er - Eğitimci RöportajıZeliş Öğretmen ile birkaç yıl önce bir Facebook grubunda tanıştım. Çocuklara doğa ağırlıklı eğitimin nerelerde verildiğini, anne olarak neler yapabileceğimizi tartışırken Zeliş Kurt’un fikirleri çok hoşuma gitmişti. Daha sonra kendisini takip etmeye başladığımda ne kadar aktif olduğunu, pek çok projeye gönüllü destek verdiğini gördüm. Uzun zamandır röportaj yapmak istediğim Zeliş Kurt ile fotoğraf çekimlerimizi tabii ki doğada, yemyeşil bir ortamda yaptık. Zeliş Öğretmen’in sıcakkanlı, hareketli kişiliği fotoğraflarımıza çok güzel bir şekilde yansıdı. Anlattığı şeyler ise herkese ilham verebilecek güzellikte. Umarız sizler de bu söyleşi vasıtasıyla Zeliş Kurt ile tanışarak öğrenme ve paylaşım heyecanımıza katılırsınız…

 

 

Merhaba Zeliş Kurt. Bize kısaca kendinizi anlatır mısınız?

Adım Zeliş Kurt. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden mezunum. Menemen’deki Haykıran Adem Saatçi İlkokulu’nda köy öğretmeniyim. Merkeze 6 km. uzaklıktaki bir okul burası. Meslekteki on üçüncü yılıma girdim. İlk görev yerim Bitlis Tatvan’dı. Benim mesleğe sıkı sıkı sarılmamı sağlayan, hedeflerimi ve projelerimi geliştirmemdeki en önemli ilham kaynağım, meslekteki ilk senemdi. Doğuda çalıştığım o üç yıl beni çok etkiledi diyebilirim.

 

Hep devlette öğretmenlik yaptınız, değil mi?

Evet, hep Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı devlet okullarında sınıf öğretmenliği yaptım.

 

Zeliş Kurt - Eğitimci RöportajıSınıf öğretmenliği yaparken başka birçok projeye de el attığınızı görüyoruz. Neler yaptınız, anlatır mısınız?

İzmir’e geldiğimde başladı aslında serüvenim. Çok sayıda sosyal sorumluluk projesinde yer aldım, kitap projelerinde yer aldım. Mesela İzmirli Anneler grubunun @birkitapbinsohbet kitap kulübü var, altı yıldır devam ediyoruz. Kitap kulübü benim pek çok konuda daha açık fikirli ve yaratıcı olmamı sağladı diyebilirim. “İmza Karın”, “İmza Kızın”, “İmza Ben” ve “Bir Arkadaşın Başına Gelmiş” adlı kitaplarda benim de mektuplarım var. Kitap gelirleri Kansersiz Yaşam Derneği’ne, Türkiye Görme Özürlüler Derneği’ne, Sınırsız Ebeveynler Derneği’ne aktarıldı.

“Bir Arkadaşın Başına Gelmiş” kitabında anlatmakta zorlandığım bir deneyimimi paylaştım. Biz daha sonra bu kitabın hikâyelerine uygun şarkıları, mini bir oda konseri ile tanıttık. Ben de bu konserde ayrılık hikâyesine uygun Azeri bir ayrılık şarkısını keyifle söyledim. Kitabın geliri de Kansersiz Yaşam Derneği’ne aktarıldı.

Bunların dışında çocuklarla ilgili projelerim var. Çocukların doğada olması ile ilgili her tür projede gönüllü olarak yer alıyorum.

 

Zeliş Kurt - EgitimciRoportaji.comMüziğe ilginiz var, sesiniz de çok güzel, biraz ondan bahseder misiniz?

Teşekkür ederim. Evet, hayatımın her alanında müzik oldu. Kendimi bildim bileli şarkı söylerim. İzmir’de çeşitli korolarda koristlik yaptım. Çocuklara da müzik sevgisini aşılamak için elimden geleni yapıyorum. Mesela 2011 yılında, ileride dünyada Fazıl Say kadar ses getirebilecek yetenekte bir çocuk piyaniste çocuklarımı alıp gittim, annelerle birlikte. Beraber bir piyano resitali izledik. Çocukların müzikle iç içe olması için elimden geleni yapıyorum, tabii imkanlar doğrultusunda. Çocuklar İçin Şarkı Söyle diye bir proje hayalim var. Türkiye’nin farklı yerlerinden köy öğretmenlerini de dahil edeceğim bir proje olabilir. Bu anlamda konu ile ilgili bir ekip oluşturmak istiyorum. Bana müzikal anlamda destek olabilecek müzisyenlere de sizin aracılığınızla buradan çağrı yapmış olayım.

 

Siz basında çokça yer alan, aynı zamanda da sosyal medyada aktif bir öğretmensiniz. İş hayatı, sosyal sorumluluk projeleri ve bu kadar çok medyada yer almak… Nasıl başladı bütün bunlar?

Her şey bir radyo programına çağrılmamla başlamıştı. TRT Kent Radyo’ya çağrılmıştım. Devamında doğa projesiyle birlikte daha da fazla ilgilenenler oldu. Doğa projesi dikkat çekince İzmir’deki hemen hemen bütün radyo programlarından davet aldım. Sonra “Kadın Değişir Toplum Değişir” projesi çok dikkat çekti. Ülkemizde bu alanda büyük bir yara olduğu için aslında bu konuyla ilgili çalışmalarda daha fazla hassasiyet olduğunu düşünüyorum.  Yani bu ilgi sırf benden kaynaklı bir şey değildi. Bunu bir öğretmenin yapıyor olması daha da dikkat çekti herhalde. Kızımın doğumundan sonra bir televizyon deneyimim de oldu. Kanaltürk’te Derya Baykal’ın programına çıkmıştım. Orada da çocuklarla doğal malzemelerden el becerisi geliştiren neler yapabiliriz, onu konuşmuştuk. Yani malzemeyi illa satın almaya gerek yok, doğadan bulduğumuz malzemelerle de yapabiliriz. Veya takas usulü, kendi üretebileceğimiz şeyler de olabilir. Meyve çekirdeklerini kurutarak nasıl kolyeler, sanat eserler yapabiliriz, bunu anlatmıştım o programda. Daha sonra Ankara’da Yirmi Dört Saat gazetesi ile detaylı bir röportaj yapmıştım. O röportajdan sonra da daha fazla bir ilgi oldu diyebilirim.

 

Zeliş Kurt - Eğitimci Röportajı
Doğa konusuna neden bu kadar önem verdiğinizi biraz açar mısınız? Çocuklar neden doğada olmalıdır?

Aslında öğrencilerle ilgili düşündüğümüzde, sadece doğa değil de, “sınıf dışı”ndan yanayım. Benim için en önemli konu o. Çocukların 1800’lü yıllardan beri süregelen aynı sistemde okullarda olmaları bana göre doğru bir şey değil. Yani yine okullarda olalım ama o sınıfın dışına çıkalım, o tabuları yıkalım. Sürekli masalarda sıralarda oturmayalım, birbirimizin ensesine bakmayalım. Öğretmen masaya geçip direktif veren konumda olmasın. Öğretmen öğrencilerle birlikte aynı çemberde oturabilsin. Bu çember sınıfta da olabilir, okulun hemen dışında betonda da olabilir, doğada da olabilir. Tabii ki biz doğadan yanayız, ama başta sınıf dışı olması lazım. Fen bilimleri, matematik gibi dersler aslında sınıfta işlenecek dersler değil. Matematik doğada, matematik dışarıda! Fen dışarıda! Zıt kavramlar da dışarıda, Türkçe de dışarıda. Baktığınız zaman sosyal öğrenme, duygusal zeka, hepsi dışarıda.

Sınıf ortamında hele ki düz anlatımla, duyulara dokunmadan yapılan eğitimle yeni nesil çocuklara ulaşmamız çok zor. Bununla ilgili bilimsel veriler de var. Ve bu sebeple tüm öğretmenlerimizin imkanlar dahilinde sınıf dışı ve orman okulu yaklaşımını kullanarak çalışmalar yapmalarını öneriyorum. Bu konuda deneyim aktarımı ve her tür desteğe hazır olduğumu da buradan sizin aracılığınızla iletmiş olayım.

Doğa kısmına gelirsek; sadece çocuklarımız değil, aslında hepimiz doğadan çok koptuk. Sosyal iletişimimiz neredeyse telefonlar ve sosyal medyadan ibaret oldu. Ben çocukların tekrar doğayla bağ kurarak, yaşamla, doğayla iç içe öğrenmelerinden yanayım. Doğada derinlemesine öğrenme gerçekleşebiliyor. Çocukları doğaya çıkarmalıyız. Beş ağaç bile bulsanız çocuklarınızı oraya götürün. Köy okulumuzun arkasında sadece sekiz ağaç var. Ama o sekiz ağacın habitatında bile biz neler görmedik ki! Çeşit çeşit böcekler, bitkiler, mantar çeşitleri… İki-üç ağaç çeşidi, yosunlaşan kısımlar, yapraklar… Bunlar bile çok şey katıyor. Dört mevsimi orada görebilmek, çiçeklerin açmasını izlemek… Bunların hepsi birer öğrenme süreci. Eğitim sürecinde öğrencilerin bunları deneyimlemeleri çok önemli. Bir de ben çevre tabanlı eğitimden yanayım. Önce çocuk çevresini öğrenmeli, çevresiyle kaynaşmalı.

 

Çevre tabanlı eğitim derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?

Bununla ilgili bir örnek verebilirim. Benim sınıfımdaki bir öğrenci çeşitli koleksiyonlar yapıyordu. Bir ara para koleksiyonu yapmaya başladı. Sınıfa ilginç eski paralar getirdi. Bizim köyümüze çok yakın bir yerde Buruncuk Antik Kenti var. Ama bu çok bilinen bir kent değil. Bu öğrencim oraya gidip sürekli para aramaya başladı. Sınıfa minik yuvarlak bakır madenler getirmeye başladı. Çömlekler, kulplar getirmeye başladı. Bunlar nedir diye sordum. Konuyu konuşmaya başladık. Sonra okul bahçesinin çeşitli yerlerini kazmaya başladı. Sürekli bir şeyler arıyordu. Çocuğun merakının olması ve sürekli araştırması beni mutlu etti açıkçası. Ancak antik kentten bulduklarını sınıfa taşıması beni tedirgin etti. Biz öğretmenler her şeye yetemeyiz, her konuda bilgi sahibi olamayız. Ancak bilgi sahibi olan kişilere ulaşmayı, destek almayı bilmeliyiz. Ben de bir arkeolog arkadaşımı aradım. Arkeolog arkadaşım Merve ile birlikte biz bir servis tuttuk ve öğrencilerle birlikte Buruncuk Antik Kenti’ne gittik. Yanımızda sınıfa getirilmiş bütün eşyaları da alarak gittik. Onları bulundukları yerlere geri bıraktık. Çünkü onlar oraya ait, oranın bir parçası. Oradayken hikayeler okuduk, incelemeler yaptık. Çok güzel bir eğitim deneyimi oldu.

Mesela orada bir öğrencim deniz kabuğu buldu ve bu nasıl buraya gelmiş diye çok şaşırdı. Etrafına bakmasını istedim ve çok uzaktan deniz görünüyordu. Belki de eskiden deniz buradaymış dedik, fikir yürüttük. Antik kentte dikkatimizi çeken; her şey yıkılmış, ama tek bir yerde sur sapasağlam ayakta kalmış. Bu neden kalmış diye epey üzerine konuştuk. Orada surun tam ortasında kocaman köklü bir ağaç vardı. Belki de surları günümüze taşıyan ve toprağı sımsıkı tutan bu ağaçtı. Doğanın önemini bir kez daha deneyimlemiştik; tarihi bize taşıyan bu yaşlı ağaçtı. Aslında sınıfta günlerce vermeye çalışacağın bilgiyi çocuklar kendileri deneyimleyerek keşfetmişlerdi. Ve bu ağacın gölgesinde, arkeoloğumuz Merve’nin anlatmış olduğu etkileyici masal eşliğinde kumanyalarımızı yedik. Özetle bizler öğretmenler olarak, çocuklarda merak uyandırarak, meraklarına rehberlik edebiliriz. Onları illa Efes’e götüreceğiz diye kafamıza takmamalıyız, ya da gidilmesi gerekenler listesine takılmamalıyız. Çocukları her yere götürmeye gücümüz de yetmez, ama kendi çevremizde derinleşebiliriz. Kendi küçük habitatında neler var? Belki de bunu keşfedebiliriz. Yaşam kenarlardadır ya, önce kendi kenarlarımıza dönüp bakabiliriz.

 

Zeliş Kurt - Eğitimci RöportajıBir başka projeniz  ‘Kadın Değişir, Toplum Değişir’ biraz bahseder misiniz?

Toplumun gelişmesinde kadının yeri çok önemlidir. Bu yüzden kadının eğitimi, sosyalleşmesi ve iş dünyasına katılımı; çocuğu, çevresi ve topluma katkısı anlamında önemli yer tutmaktadır. Kadınlarımızın çocuklarıyla ve çevreleriyle olan ilişkilerinin daha sağlıklı olması hem kendisi hem de toplum için önemlidir. Projemin temel çıkış noktası da kadının kendisine, çevresine ve topluma sunacağı katkı için harekete geçmesine ilham olmaktır.

Bu çalışmanın amacı; kadınların kendilerine olan özgüvenlerinin artmasını, kendi yeterliliklerini fark etmelerini sağlamaktır. Kendi hayatı ile sağlam bağ kuran kadın çocuklarını da bilinçlendirecektir. Bu konu ile ilgili dün almış olduğum güzel bir haberi de buradan paylaşmak isterim. 5 Ekim 2018 tarihinde İzmir Demokrasi Üniversitesi’nin  Seferihisar’da düzenleyeceği I. Uluslararası Sosyal Bilimlerde Kritik Tartışmalar Kongresinde ben de ‘Kadın Değişir, Toplum Değişir’ projesiyle bulunacağım.

 

Eğitim fakültesinde okuyan öğrencilere ve yeni mezun öğretmenlere neler önerirsiniz?

On beş yıl önce üniversiteye girdiğimizde, bize kaynaştırma öğrencileriyle, birleştirilmiş sınıflarla karşılaşacağımız, köy okullarında çalışacağımız anlatılmadı. Yani teorik olarak bahsi geçti ama gerçek yaşantıyla ilgili bir bilgi almadık. Staj yaparken de şehrin en güzel okullarında, en güzel sınıflarda bulunduk. Öğretmenlik atamam yapıldığı zaman ise inanılmaz zor şartların olduğu bir yere gittim. Muhtarla iletişim ve işbirliği içinde olmam gerektiğini bilmiyordum. Velilerle, dilini bilmediğim öğrencilerle nasıl konuşacağımı bilmiyordum. Bunlarla nasıl baş edeceğimizi bilmiyorduk. Sahaya indiğimizde çıplaktık aslında. Geçenlerde KODA (Köy Öğretmenleri Değişim Ağı) ile beraberdim. Köy öğretmenlerine yönelik bir kitap için çalışmalar yaptık. O öğretmenlerin deneyimlerini dinlediğimde, aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen, durumun pek farklı olmadığını görüyorum. Öğretmenler hâlâ zorluk yaşıyorlar, atandıklarında ne yapacaklarını tam bilmiyorlar. Yol göstericileri, mentörleri yok. Öğretmenlere önerebileceğim şey; sosyal medyada bu konularda çok güzel platformlar açıldı, bunları takip etmeleri. Mutlaka bu konuda çalışan bir platformun üyesi olsunlar. Projelere dahil olmaya çalışsınlar. Öğretmenlerin kendilerini geliştirebilmeleri için uzaktan eğitim (online eğitim) platformlarını kullanmalarını öneririm. Biraz da eğitim fakültesinde okurken sahaya inmeleri gerektiğini düşünüyorum. Eğitim fakültesinde üçüncü sınıf öğrencilerinin Topluma Hizmet dersi var. Bu dersi en iyi şekilde değerlendirebilirler. Mesela köy okullarını tercih ederlerse hem köydeki öğrencilere faydaları dokunur hem de kendileri güzel bir deneyim elde ederler. Köy Okulları Değişim Ağı, Öğretmen Ağı, Başka Bir Okul Mümkün gibi platformların eğitimleri oluyor, onlara başvurabilirler. Milli Eğitim’in eğitimleri oluyor, onlara katılabilirler. On yıl öncesine göre şu anda çok daha güzel imkanlar var, alternatif eğitimler var.

 

Zeliş Kurt - Gamze Er - EgitimciRoportajiÖğretmen adaylarının üniversitede gördükleri eğitimin yanı sıra bir branşta daha kendilerini geliştirmeleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Biz sınıf öğretmenlerinin ve ana sınıfı öğretmenlerinin eğitim fakültesindeyken bir sanat, spor veya bilim dalında ek bir uzmanlığının olmasını dilerdim. Şu anda da elbette kendimi geliştirebilirim, anca ta en baştan mesleğe başlarken elimde Orff enstrümanları gibi bir konuda bir uzmanlık olsaydı mesela, çocuklara ulaşmak için ne kadar güzel bir aracım olurdu. Size katılıyorum, ek branş konusunun çocukları bir adım öteye götürmekte çok etkili olacağını düşünüyorum.

Biz bu ülkede bir milyon öğretmeniz. Kendini farklı şekillerde geliştirenler de var. Ancak bu öğretmenlerden ne kadarı aktif? Üstümüzde ağır bir sorumluluk var. Ama bu sorumluluğun ne kadarını üstlenebiliyoruz? Ne kadar önemsiyoruz? Çok önemli bir iş yapıyoruz. Biz öğretmenler, hayatlara dokunuyoruz. Bir sınıfı değiştirdiğiniz zaman bir toplumu değiştirebilirsiniz. Bir okul değişirse çevresi değişir, köy değişir. Bir kelebek etkisi olabilir. Ama öğretmenleri de anlamak gerekiyor tabii. Onların da yıllardır süregelen şartların düzenlenmesi ile ilgili sıkıntıları, eş durumu atamalarının olmaması gibi çeşitli sıkıntıları oldu. Çeşitli problemlerden ötürü motivasyon düşüklüğü de yaşıyorlar aslında. Ailesinden ayrı bir öğretmen ne kadar mutlu olabilir? İstemediği yerde öğretmenlik yapan biri ne kadar mutlu olabilir? Öğretmeni anlamak, ihtiyaçlarını karşılamak gerekiyor.

 

Zeliş KurtAnne-babalara önerileriniz nelerdir? Ebeveynler çocuklarla ve okulla ilgili konularda nelere dikkat etmeliler?

Son zamanlarda biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanı ve saygın eğitim uzmanları birkaç konunun altını çize çize vurguluyorlar. Çocuklara bu kadar çok ödev verilmemesi gerektiği, akademik başarı için onları aşırı derecede sıkmaktan kaçınmak gerektiği, sosyal öğrenmenin ve duygusal zekanın çok daha önemli olduğu gibi konularda birçok kişi hemfikir. Ancak okula dönüp bakarsak; okulun ilk gününde “kaynak kitap alacak mıyız?”, “bu sene yazılılar nasıl olacak?” gibi sorularla karşılaşıyoruz. Bu nedenle velilere önerim; biraz bu yeni sistemi, yeni oluşumları takip etmeleri. Bir şeyler değişiyor, anne babalar bunları takip etmeli. Yeni sistemde; doğa ve sınıf dışı organizasyonlar, öğretmenlerin çocuklara daha etkin ulaşabilmeleri adına çeşitli araçlar edinmeleri, öğretmenler arası iş birliği, müdürlerin öğretmelerle el ele verdiği planlamalar üzerinde çalışıldığı duyumları alıyoruz. Tüm bunlar hayata geçerse eğitimde dönüşüm olabilir. Ama bizim de veliler olarak değişimleri takip etmemiz, akademik başarı ve sınav başarısının peşinde koşmak yerine çocukları biraz anlamaya çalışmamız gerekiyor. Çocukların ne hissettiklerini, ne istediklerini anlamaya çalışmak gerekiyor. Bir öğrenci, bir sınavı kazanamayıp bir yıl kaybedebilir. Ancak ömür boyu istemediği bir mesleği yapmaya çalıştığını düşünün. Baktığınız zaman çok daha ağır sonuçları olan bir durum! Özellikle üniversite için konuşuyorum. Bir yıl sakin kalmak, kendini dinlemek, ne istediğini anlamak ne kadar olumlu sonuçlanabilir öyle değil mi? Yirmi birinci yüzyıla baktığınız zaman elbette temel meslekler de çok önemli, ancak insanlar yeteneklerin kullanarak bambaşka mesleklere de sahip olabiliyorlar. Biz mutlu olduğumuz zaman çok başarılı olabiliriz. Ama çok başarılı olmak tek başına mutluluğu getiremeyebiliyor.

Velilere önerim, çocuklarıyla birlikte doğaya çıkıp bol bol doğada zaman geçirmeleri, öğretmenlerini desteklemeleri, biraz sınav kaygısından uzaklaşmaları, sınav odaklı yaşayarak çocuklarını kaygılı büyütmemeleri, çocukların yeteneklerini keşfetmeye çalışmaları.

 

Geçenlerde bir grup eğitimci ile birlikte Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk ile bir araya geldiniz. Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki bu görüşmeden bahseder misiniz?

Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nin Bodrum’da bir öğretmen köyü var. Öğretmen köyünde eğitim programları vardı ve her bir programı alan öğretmene “nesil” deniyordu. 150 öğretmen oradan öğretmen aldı, ben de onlardan biriyim ve yedinci nesilim. Bu nesillerin hepsi aslında öğretmen köyünün köylüleri oluyor. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk bizim çalışmalarımızdan haberdar oluyor ve bizi davet ediyor. Çocuk hakları, pozitif disiplin gibi konularda neler yaptığımızı, okullara nasıl dönüşleri olduğunu sordu. Temsilen kırk kişi gittik Milli Eğitim Bakanlığı’na ve kendisi bizleri dinledi. Ben de köydeki deneyimlerimden bahsettim. Çocuklarla ve kadınlarla yaptıklarımdan ve şiddetsiz iletişim çalışmalarımdan bahsettim.

 

Zeliş Kurt - Onur Tepeören - Gamze Er - Eğitimci RöportajıRöportaj: Gamze Er

Fotoğraflar: Onur Tepeören, Gamze Er

Sponsor

Kidolina
kidolina