Meral Şen Sezer
Tarih, Eğitim Yönetimi
Okul Müdürü, Tarih öğretmeni
S-Akademi Okulları
İzmir
Meral Şen Sezer: Okulumuzda Sınav Başarısı Odaklı Bir Eğitim Veriyoruz
İzmir’de, Gaziemir semtindeyiz. Gaziemir, gerek havaalanına gerekse serbest bölgeye olan yakınlığıyla tanınan modern bir semt. Gaziemir’in tam merkezinde daha önce gördüklerime pek benzemeyen bir okula geliyorum. Burası özel ortaokul ve özel anadolu lisesi statüsündeki S-Akademi Okulları. Kurucuları Serbülent Konuralp ve İzzet Özkaranfil, dersanecilik ve etüt alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan iki deneyimli eğitimci. Öyle bir okul hayal etmişler ki; liseye ve üniversiteye giriş sınavlarına hazırlık ağırlıklı eğitim versin, özel derslere ve etütlere ihtiyaç hissettirmesin ve ekonomik olsun. Tüm bu özelliklerin bir araya geldiği, akademik başarıyı hedefleyen S-Akademi Okulları’nın müdürü Meral Şen Sezer ile keyifli bir söyleşi yaptık. Hem okulun eğitim anlayışını ve işleyişini konuştuk, hem de öğretmenlere ve ailelere yönelik önerilerini aldık. Umarız okurken sizler de bizim kadar keyif alırsınız…
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Ben Meral Şen Sezer. İzmirliyim. 18 yıldır özel sektörde görev almaktayım. 1999 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Büro Yönetimi bölümünden mezun oldum. 2004 yılında ise Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih bölümüne girdim. Daha sonra aynı üniversitede Tarih Öğretmenliği alanında yüksek lisans yaptım. 99’da mezun olmamdan bu yana aralıksız çalıştım. Son iki yıldır bu kurumda çalışıyorum. S-Akademi Okulları’nda Okul Müdürü olarak görev almaktayım. Bu yıl idarecilik ve öğretmenliğimin on birinci yılı.
S-Akademi Okulları’ndan bahseder misiniz? Akademik eğitime odaklanan yeni bir okul olarak ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
S-Akademi Okulları, İzmir’de Gaziemir’in merkezi konumunda yeni bir okul. Aslında S-Akademi markası yeni, okulun kendisi eski diyebiliriz. Okulumuzun iki kurucusu da son derece deneyimli eğitimcilerdir, hatta eşleri de eğitimci. Böyle eğitimcilerle dolu bir kadroda olmak benim için çok önemli çünkü günümüzde adımınızı attığınız yer özel okul oldu. Bizim için birinci hedef, kaliteli eğitim. Öğretmenlerimiz en az yedi-sekiz yıllık deneyimli öğretmenler. Bu kadro bundan önceki süreçte oturmuş bir kadro aslında. Kurucularımız Serbülent Konuralp ve İzzet Özkaranfil de yıllarca eğitim alanında başarıyla çalışmış, deneyimli kişiler. Onlarla çalışmak çok keyifli.
S-Akademi Okulları’nda şu anda hangi sınıflar var? Akademik eğitimden kastınız nedir?
Ortaokulumuz var, yani 6, 7 ve 8inci sınıflarımız var. Bu yıl Anadolu Lisesi’ne kademeli geçiş yaptığımız için 9. sınıfla başlıyoruz. Üç yıl içinde 10, 11 ve 12. sınıflarımız da kademeli olarak açılmış olacak. Yani burası ortaokul ve anadolu lisesi olarak hizmet veriyor. Haftada 45 saat ders veriyoruz. Sabah 8:45’te derslerimiz başlıyor, 16:00’da derslerimiz bittiğinde bir saatlik zorunlu etüt zamanımız başlıyor. Saat 17:00’den sonra ise haftasonu yaptığımız denemelerin analizine bakıyoruz. O analizlerde 3 veya 4 yanlıştan sonrası bizi rahatsız ettiği için, bir hafta Türkçe, bir hafta Matematik, bir hafta Fen gibi LGS’de önemli olan branşların ek çalışmalarını yapıyoruz 18:00’e kadar. Kısacası S-Akademi Okulları’na gelen öğrenci, dışarıda herhangi bir özel derse ihtiyaç duymadan, etüt merkezine ihtiyaç duymadan hem okulunda okumuş, hem de etüt/dersane eğitimini almış oluyor.
Yani akademik ağırlıklı eğitim isteyenler, sınav başarısı hedefleyenler buraya geliyor, öyle değil mi?
Evet, S-Akademi isminde de yer aldığı gibi, bizim temel amacımız öğrencilere akademik ağırlıklı bir eğitim vermek, onları sınava hazırlamak ve ailelerin birebir ders ve etüt türü masraflarını ortadan kaldırmak. Akademi okullarında akademik başarı hedefliyoruz, o nedenle bu isim bize çok yakışıyor.
Sınavda başarı için sağladığınız başka imkanlar nelerdir?
Okulumuzun en büyük artılarından biri butik okul olması ve sınıfların en fazla 15 kişilik olması. Rehber öğretmenimiz aynı zamanda ölçme değerlendirme alanında uzmandır. Her hafta sonu 8. sınıflar için sınavımız var. 6 ve 7inci sınıflara ise iki haftada bir sınav yapıyoruz. Üniversite sınavlarına hazırlık için 9 ve 10uncu sınıflara da bol bol sınav yapacağız.
Çocuklar bu kadar sınav odaklı eğitim alırlarken rahatlama ve eğlenme imkanı buluyorlar mı?
Tabii ki. Öncelikle okulumuzun spor sahasında ve kantininde keyifli vakit geçirme imkanı sağlıyoruz. 6 ve 7inci sınıflarda müze gezileri, piknikler, satranç eğitimi, akıl oyunları aktivitesi, kulüp çalışmaları, drama, tiyatro, voleybol oluyor. Ancak 8. sınıflarda sınav hazırlığına çok daha fazla ağırlık veriyoruz. Onlarla anadolu ve fen liselerini gezdik. Hatta Haziran ve Temmuz ayları bile eğitimle geçiyor, yaz okulunda başladılar hazırlanmaya. Sonra biraz dinlenip 27 Ağustos’ta tekrar başlayacaklar eğitime. Yani 8. sınıflara çok yoğun bir program var. Aslında okul, bu kadar sınav odaklı olmamalı, hayatın kendisi olmalı. Ama baktığımızda TEOG’un kaldırılmasıyla LGS gibi matematiğin çok zorlayıcı olduğu bir sınav kondu. Biz özellikle 8. Sınıflarla LGS odaklı çalışıyoruz. Eğitim sistemi bunu gerektirdiği için bu şekilde yapıyoruz. Öğrencilerimizin o stresini azaltmak için rehber öğretmenimizle birlikte çalışıyoruz, çeşitli sunumlar yapıyoruz. Hatta bu yıl TEOG’un kaldırıldığı açıklandıktan sonra okulumuza iki psikoloğu dışarıdan getirtip özel bir çalışma daha yaptık. Çünkü öğrencilerin morali bozuldu. Yani benim için öğrencilerin rahatlaması, keyifli olması çok önemli.
Sınavda daha başarılı olan öğrencilerin ortak bir yönü var mı? Gözlemlerinize ve deneyimlerinize göre yüksek puan alan öğrencilerin sırrı nedir?
Ortak yönleri, düzenli çalışmak. Öğrencilerimiz yeri geldi 700 tam puan çıkardılar. Geçen yıl Türkiye birincisi çıkardık. Şu an Atatürk Lisesi’ni kazanan öğrencimi bir gün odama davet ederek gününü nasıl geçirdiğini, nasıl ders çalıştığını sormuştum. Sabah kahvaltı yaparken daha ona daha hafif gelen dersten soru çözüyormuş. Okuldan eve döndüğünde konu tekrarı yapıp soru çözüyormuş. Ödevlerini yapıp dinleniyormuş. Haftada bir izlediği dizisi varmış. Sonrasında bir miktar daha soru çözüp yatıyormuş. Yani belli bir düzeni tutturarak çalışmış. Günde 500-600 soru çözen bazı öğrencilerimiz vardı. Onlar en iyi liseleri kazandılar. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki; belli saatlerde düzenli çalışmak önemli. Ama çalışmak için sabahlamak doğru değil. Birkaç gün hiç çalışmayıp sonra bir gün saatler boyu uykudan fedakarlık ederek çalışmak doğru değil. Beynin dinlenmesine fırsat vermek, sağlıklı olan saat aralığında uyumak, sağlıklı beslenmek lazım. Şunu da unutmamak gerekir ki her öğrencinin kapasitesi farklıdır. Hatta biz yetişkinler için de geçerli bu. Bazılarımız bir şeyi bir kere okuduğunda anlar, bazılarımızın birkaç kez okuması gerekir.
Sınavda başarılı olan öğrencilerin ailelerinin ortak bir özelliği var mı?
Sınavda başarılı olan öğrencilerin aileleri, onları hep destekliyorlar. Fedakarlıkta bulunuyorlar, çocuklarıyla ilgileniyorlar. Deneme sınavlarının sonuçlarını takip ediyorlar.
Anne-babalara önerileriniz var mı? Sadece sınav anlamında değil, bir eğitimci olarak genel anlamda tavsiyeleriniz var mı?
Aklıma gelen ilk şey; anne-babaların çocuklarıyla arkadaş olmamaları gerektiği. Çocukların dışarıda zaten pek çok arkadaşı var. Anne-babalar öncelikle ebeveyn olmalılar. Bazen veliler benimle dertleşir; “beni dinlemiyor, oysaki ben ona arkadaş gibi davrandım, şunu söyledim bunu söyledim” derler. Halbuki yapmamaları lazım, belli bir sınır koymaları lazım. Siz, anne-baba rolünde olmalısınız ve evde bir otorite olmalı. Başarı disiplinden gelir. Disiplinsiz bir okulda da başarı sağlanamaz. S-Akademi Okulları’nda her sabah kıyafet kontrolü yapılır, öğrenciler on beş dakikadan daha geç geldiklerinde –çok geçerli bir sebepleri yoksa- derse alınmazlar. Biz o on beş dakikada zaten aileyi ararız, muhakkak takibini yaparız. Ortaokul ve liselerimizin yemek saatleri çakışmaz. Öğrencilerin ödev yapmaması veya eksik yapması durumunda veliye bilgi gönderilir. Butik okul olduğumuz için her öğrenciyi birebir takip etme ve veliyi detaylı şekilde bilgilendirme şansımız var. Ben velilerin çocuklarını her konuda takip etmelerini öneriyorum.
Genç öğretmenlere ya da eğitim fakültesinde okuyan öğrencilere önerileriniz nelerdir?
Sizinle hemen kısa bir anekdot paylaşmak istiyorum. Öğretmenliğimin ilk yılıydı. Sınıfa girdim, lise son öğrencileriydi. “Evet arkadaşlar, tarih öğretmeni Meral Şen ben” dedim. “Amaaan hocam, tarih zaten geçmiş gitmiş. Neden anlatacaksınız ki” dedi oradan bir ses. Düşünün ki ben deneyimsiz bir öğretmenim ve benim ilk dersim. O gün kendi kendime dedim ki; yapmam gereken şey, öncelikle dersi sevdirmek. Bu çocuk tarihi severse okuyacak ve seni dinleyecek. O öğrenci, mezun olurken tarih öğretmenliği bölümünü yazdı ve kazandı! Bu gerçekten başıma gelen ilginç bir olaydı. Önemli olan sevdirmek. Ben öğretmenlerimden önce güler yüz bekliyorum. Pozitif olmak, enerjik olmak çok önemli. Öğretmenlerin öğrencilere dersleri sevdirmelerini bekliyorum. Pozitif enerji yaydığınızda ve dersi sevdirdiğinizde, öğrenci o dersten başarılı olmak için elinden geleni yapıyor.
Öğretmenlerimizden istiyoruz ki önce öğrencilerini tanısınlar. Her çocuğun öğrenme şekli, anlaması farklıdır. Sabırlı olmaları gerekir. Ve öğretmenlik hayatlarının ilk yıllarında öğrendiklerini yıllar boyu tekrarlamak gibi bir yanlışa kapılmamalılar. Yani bazen bir öğretmen yirmi yıllık deneyimli oluyor ama bir yıllık deneyimini kullanıyor. O nedenle ben öğretmenlere diyorum ki; şu an bilgi çağındayız – hatta bilgiyi okumak değil, bilgiyi yaratmak ve kullanmak önemli. Öğretmenlerin her yıl sanki ilk kez başlıyormuş gibi bir heyecanla ve yepyeni bilgilerle yollarına devam etmelerini arzu ediyorum. Yirmi yıllık bir öğretmenin her yıl edindiği bambaşka deneyimler ve bilgiler olmalıdır.
Ben ayrıca kişisel gelişim ve eğitim ile ilgili kitapları çok seviyorum ve herkesin okumasını öneriyorum. Öğretmenlik çok fedakarlık isteyen bir meslek ve kişilik özelliğiniz buna uymalı. Ayrıca diksiyonunuz güzel olmalı. Çocuğun iç dünyasına inebilmelisiniz. Bunun için psikoloji alanında da kendinizi geliştirmelisiniz. Kişisel gelişim için kitaplar okuyan ve kendini geliştiren bir öğretmenin hem kendisine, hem öğrencilerine, hem de velilerine daha çok faydası dokunur. Öğretmenlerin sadece uzman oldukları branşlarda değil, kendilerini mutlu eden farklı branşlarda da kendilerini geliştirmelerinde fayda var. Yani ben tarih öğretmeni olarak tarih kitapları okumaya devam ediyorum ama onun dışında farklı alanlarla da ilgileniyorum.
Öğretmenler çocuklara ve gençlere nasıl yaklaşmalılar?
Onları anlamak ve onları anladığımızı hissettirmek zorundayız. Akıl vermek doğru değil. Öğrencinin canı sıkkındır veya bir şeye ihtiyacı vardır. Kapımı çaldığında, buraya oturduğunda bana gerçekten rahat bir şekilde içini dökebilmeli. Rahatça konuşmalı. Ben de ona “şu şudur, şöyle olmalıdır” demem. Önce onu anladığımı hissettiririm. Sonrasında da yönlendirme olabilir, belli seçenekler sunarım. Ama kararı öğrenci verir. Yani bir nevi rehber olmak gerekir. Öğrencilere o şekilde yardımcı olarak çok daha iyi sonuçlar alınabilir.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
EgitimciRoportaji.com sitesi için sizinle söyleşi yapmak gerçekten çok keyifli oldu. Çok teşekkür ederim. İzmir’de yaşayan ailelere mesajım; biz S-Akademi Okulları olarak öğrencilerimizi ortaokulda LGS’ye, lisede üniversite sınavlarına hazırlıyoruz. Eğer aileler çocuklarında akademik başarı hedefliyorlarsa, başka bir özel derse ve etüt merkezine ihtiyaç duymadan sadece okulda her türlü sınav hazırlığını yapsın diyorlarsa, S-Akademi doğru adrestir. Tekrar teşekkür ediyorum bu güzel sohbet için.
Röportaj: Gamze Er
Fotoğraflar: Salih Çelik