Ali Çavuş
Sınıf Öğretmenliği
İlkokul Öğretmeni, Ortaokul Öğretmeni
Emekli
Malatya / Ankara
–
–
–
–
Ali Çavuş: Köy Enstitülerinde Vatana Hizmet İçin Eğitildik
Malatya’nın İğdir Köyü’ndeyken buranın Köy Enstitüsü sayesinde nasıl değiştiğini, buradan ne çok eğitimli ve meslek sahibi insan çıktığını duydum. Bütün bunların en önemli sebebi ise yıllar önceki Köy Enstitüsü hareketiydi. Köy Enstitüsü’nde yetişmiş, çok fedakarlıklar yapmış bir öğretmenden bahsettiler bana. Onun gibi değerli bir eğitimci ile tanışmak için sabırsızlanıyordum. Köy Enstitüsü mezunu 86 yaşındaki emekli öğretmen Ali Çavuş’u ziyarete gittik. Röportaj için hazırlığım yoktu ve süremiz azdı. Kapsamlı bir söyleşi sayfası hazırlayamazsam Ali öğretmenime haksızlık mı olurdu diye düşündüm. Ancak Köy Enstitüleri ülkemizin tarihindeki en kıymetli uygulamalardan biri. Eğitime ömrünü vermiş Ali öğretmenin katkıları paha biçilemez, anıları ise derya deniz… Bunların küçücük bir kısmını bile aktarabilirsem ne mutlu bana…
(Orijinal anlatımın bozulmaması için metinde düzenleme yapılmamıştır.)
Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Adım Ali Çavuş. Köy Enstitüsü mezunuyum. Öğretmenim. 1931’in son ayında doğmuşum. Akçadağ Köy Enstitüsü’nden mezun olduktan belli bir süre sonra ihtisas sınavı verdim, Eskişehir’de ön lisansı bitirdim.
Hangi alanda eğitim aldınız?
İlkokul ve ortaöğretimde öğretmenlik yapma amaçlı eğitim aldım. 1951’in 29 Ekim’inde Cizre’de bir eşekle görev yapacağım köyüme gittim, eşeğin sırtında. Öğretmenlik yaptığım ilk köy Mardin’e bağlı İdil kazasının Bafi köyüydü. Üç sene orada öğretmenlik yaptım. Hikayem uzun, kısa geçeyim. Oradan 3 sene sonra Akçadağ’ın Eğin köyüne geldim, 2 yıl çalıştım. Sonra Hekimhan’a bağlı Güzelyurt kasabasında (şimdi mahalle) 3 yıl çalıştım. Malatya’da Hekimhan’a bağlı İğdir köyünde, yani bir dağ köyünde yetişmiş bir çocuktum. Babam genç öldü. Annem 3 kızkardeşimle bana baktı. Akçadağ’dan Güzelyurt’a geldikten sonra askere gittim. İstihkam taburunda görev yaptım. 1960 ihtilalinde yedek subaydım İzmir Narlıdere’de. Hayat hikayem uzun tabii.
Siz Köy Enstitüsü’nde okudunuz, peki sonra Köy Enstitüsü’nde görev yaptınız mı?
Köylerde, köy okullarında ilkokul öğretmenliği yaptım. Onlar köy enstitüsü değildi. Benim küçükken yetiştiğim okulun adı Köy Enstitüsü idi. Köy enstitülerinde eğitim görüyorduk öğretmen olmak üzere. Uygulamalı çalışmalar yapıyorduk. Bizi köylere dağıtıyorlardı, köylerde öğretmenlik yapıyorduk. Mecburi hizmetimiz vardı.
Köy Enstitüleri ile ilgili bize genel bir bilgi verir misiniz?
1936’dan 1940 yılına kadar deneme amaçlı eğitmen kursları ile eğitim projesi başlıyor. 1940 yılında bu proje yasal düzenleme ile uygulamaya geçti. Bu proje deneme projesiydi. 27 Ocak 1954’te Köy Enstitüleri kapatılarak bu proje sonlandırıldı. Bir dönem köylerde 1, 2 ve 3. sınıfları eğitmenler okutuyorlardı. Köylerde öğretmen eksikliği o dönemlerde bu şekilde kapatılıyordu. Bir dönem öğretmenlerle eğitmenler birlikte öğretim yaptılar. Babam Hüseyin Çavuş da bu eğitmenlerdendi. Köy Enstitüleri; topraklarımızda tarım ve hayvancılıkta, sanayide ilerleme sağlamak için, Türkiye’nin kalkınmasını, bağımsız yaşamını sağlamak için atılmış önemli bir adımdı. Asıl sloganı da “Yerli malı, yurdun malı, herkes bunu kullanmalı” idi. Köy Enstitüleri Anadolu’nun çağdaşlaşması ve laik bir yaşam adına önemliydi.
Hatırlıyor musunuz Köy Enstitülerinde neler yapılıyordu? Hangi farklı uygulamalar vardı?
Duvar da ördük, yemek yediğimiz kapları da kalayladık, kapının kilidini de yaptık, kilidi de kapıya taktık, kapıyı pencereyi yaptık, tuğlayı da yaptık, binayı da ördük, çatısını çattık, sıvasını yaptık, neler yapmadık ki… Tarım bilgisi aldık. Köylerde görev yapacağız. Köylüye örnek olacak, okulun çevresinde ziraat çalışmaları da yapıyorduk. Üzüm diktim, kavak diktim, buğday ektik. Köylü daha güzel yetiştirdiğimizi gördü. Onlara örnek olmak durumundaydık biz.
Siz gittiğiniz yerlerde çocuklara sadece dersleri anlatmadınız, gerçek hayata dair yol da gösterdiniz değil mi?
Yaşamımızda her hareketimiz onlara bilgi kazandıracak şekilde davranışlardı.
Keşke Köy Enstitüsü şimdi de olsaydı diyor musunuz?
Evet. Çünkü Köy Enstitüleri devam etseydi Avrupalılar bize katılmayı arzu ederdi. Biz Avrupalılara imrenmezdik, onlar bize imrenirdi. Biz bir dükkana girdiğimiz zaman alacağımız şeyleri alır bedelini oraya bırakırdık, sahibi orada olsun olmasın. Böyle yetiştirildik biz.
Hocalarınızı hatırlıyor musunuz, kimler vardı? Kaldı mı aklınızda?
Onlara hazırlıklı olsaydım keşke, yaşlandım hatırlamakta zorlanıyorum. Matematikçi Yaşar Aktaş vardı, Thales teoremini uygularken bir yanlışlık oldu dedi, sonuca varamadı. Sınıfın ön sıralarında oturan küçük bir çocuk olan ben, parmağımı kaldırdım. Tahtada onu yaptım. O teoremi ıspatladım. “Halbuki” diyeceğime “halbuyseki şöyle olacaktı” deyince sınıf güldü. Öğretmen azarladı onları. Bildiği gibi anlatsın dedi. “Halbuki” demem lazımmış. “Halbuyseki” dedim tekrar, güldüler. Gülsünler. Biz yemeğe gideceğiz, zil çaldı, yemeğe göndermedi. Öğretmenler odasına geleceksiniz dedi. Üçüncü sınıftaydık. Yani ortaokul son sınıf seviyesindeydik. O zaman 5 sene okuyorduk, lise mezunu ayarında oluyorduk. İlk defa öğretmenler odasına ayak basıyordum. Orada matematikten, cebirden, geometriden karışık 10 soru sordu. 10’unu da ben yaptım. Diğer sınıf birincileri tamamını yapamadılar da bir kısmını yapabildiler. Yani yeterince başarılıydım matematikte. Ama diğer derslerde zayıftım. Bana 10 verirdi. Bu olmaz dedi bir 10 daha verdi. Sonra bir 10 daha verdi. İki ay sonra da askere gitti, genç bir öğretmenimizdi Yaşar Aktaş. Lütfiye hanım vardı, tarihçiydi. Elazığ’dan bir arkadaş derste başaramadı galiba. İri cüsseli bir çocuktu. Yazıklar olsun sana dedi. Seni de anan baban bekliyor, burada yetişesin diye. Ben de ona nasıl olduysa içimden geldi, “ Annemiz babamız beklemese vatanımız bekler” demişim. “Kim söyledi?” dedi, beni gösterdiler. “Ben söyledim” dedim. “Tekrar et bakayım” dedi. “Annemiz babamız beklemese vatanımız bekler” dedim. Biz vatana hizmet için eğitiliyoruz demek istedim. Hoşuna gitti. Öğretmenler odasında arkadaşlarına anlatmış. Zaten abisi sınıf arkadaşımdı. Sınıf arkadaşım, “Ali! Seni derse kaldıracakmış, hazırlan” dedi. O günün konularına teneffüste göz attım. Derse geldi, soru sordu, tahtaya kaldırdı. Yani böyle ilkokulda olsun diğer okullarda olsun bir çocuğun başına gelebilecek en güzel şey benim başıma böyle geldi. Mutlu hissettim. Yani beni şımarttı mı diyeyim… taa okul müdürüne kadar gitmiş benim hikaye.
Şimdilerde eskiden olmayan imkanlar var, ama yine de iyi eğitilemeyen çocuklar var. Sizce Köy Enstitülerinin başarısının sırrı neydi? Ne yapılıyordu şimdikinden farklı?
Çocukla çocuk oluyorduk biz. Onlara oyun öğretirken kendimiz de oynuyorduk, şarkı söylerken kendimiz de söylüyorduk. Yerine göre onlara gereçler çıkaracaksın, ya da dikkatleri dağıldığı zaman şarkı söyleteceksin. Sınıf mevcudu az olacak. Etkinliklere başvurursan çocuğun dikkatini topladıktan sonra ona bir şey öğretebilirsin. Onlara fırsat vereceksin konuşmaları için. Konuşmalarını sağlarsın. Çocuğa sevecen davranacaksın. Çocuğu önce seveceksin ki çocuğa kendini sevdiresin.
Eğitimcilere başka neler önerirsiniz?
Çocukları erken okula alıyorlar, bu olmaz. Biraz gelişkin olmalı çocuk, anlayabilmeli. 5 yaş, 6 yaş olmaz. 7 veya 7,5 olmalı çocuk. Ne dediğini anlayacak, kavrayacak. İlkokul birinci sınıf çok önemli. Temeli sağlam olmalı. Temel sağlam olursa o çocuk sağlam olur. Hiçbir şey anlamadığı bir zamanda çocuk başarılı olamaz.
Anne babalara neler önerirsiniz?
Anne babalara önerim şu… Çocukların çantasını yükleniyor, her şeyini alıyor, okula gidiyor. Rastladığım zaman diyorum ki “beraber mi okuyorsunuz?”. Bu çanta kimin, senin mi çocuğun mu diyorum. Çanta çocuğunsa çocuk götürecek. Ağır. Öğretmeni ağır, çocuğun altından kalkamayacağı kadar ağır şeyi vermesin diyorum. Çantasının dolu olması şart değil. O günün konularını ihtiva edecek kitaplarını defterlerini getirsin. Her şeyi doldurmasın. Anneler babalar her zaman çocukla okula git-gel yaparlarsa çocuk ileride büyüse bile çocukluktan kurtulamaz. Hep ana baba desteği bekler.
Biliyorsunuz şehirlerde pek çok çocuk gerçek hayata, doğaya dair fazla deneyim edinmeden yaşıyor. Şehirli ailelere önerileriniz var mı?
Toplum hayatına alışabilmeli çocuk. Şimdi kreşler, anaokulları var. Çocuklar bir araya gelebiliyor. Beraber oyun oynayıp hareketler yapabiliyorlar. Eğitimcilerin gözetiminde sosyal hayata daha uyumlu hale gelebiliyor. Bu çok güzel bir şey. Kırsal bölgelerde yaşayan okul çocukları hayvanlarla bir arada yaşadıkları için doğayı ve hayvanları severek büyüyorlar. Şehirlerdeki çocuklar doğadan uzak büyüdükleri için hayvanları tanımıyorlar. Şehirde yaşayan çocuklara da bu imkanlar sağlanmalı, doğa ve hayvan sevgisine sahip olmaları sağlanmalı.
Siz küçükken doğada bol bol zaman geçirdiniz, öyle değil mi?
Arkadaşlarım oyun oynarlarken ben ayrık topluyordum, taş ayıklıyordum tarladan. İkinci dünya harbinde babam askerde olduğu için tarlada amcama yardım ediyordum.
Toplam kaç yıl çalıştınız?
33,5. 3 yıl Mardin’in Bafi köyünde. Şimdi Şırnak’a bağlı o köy. 2 yıl Akçadağ Eğin köyünde. 3 yıl Hekimhan’a bağlı Güzelyurt köyünde. Ondan sonra askere gittim. Oradan Ankara’ya geldim. Tayinimi Ankara Kızılcahamam’a yaptırdım. Orada 1 sene çalıştım. Ankara merkeze geldim. 61’de Yaşar Doğu’nun öldüğü gün terhis olmuş ve Kızılcahamam’da göreve başlamıştım. Sonra Ankara’nın içinde uzun yıllar değişik okullarda görev yaptım. Emekli olana kadar Ankara’daydım. İlkokul’da sınıf öğretmenliği yapmanın yanı sıra ortaokulda ücretli derse girerdim. Din dersi, matematik, tarih dersine girdiğim oldu.
Başarının sırrı nedir? İnsan ne yaparsa başarılı olur?
Öğretmen, öğrencisini; öğrenci de öğretmenini severse –özellikle ilkokul birinci sınıfta- öğrenci başarılı olur. Kitap okumalı. Ben öğrencilerimi gördüğümde özel günlerde, para veririm, derim ki seviyene uygun kitaplar al, oku derim. Tabii ki okumak önemli. Tabii biraz da çocuğun içinde olacak, aile ve çevre de önemli.
Babam ikinci sefer askere çağrıldı. O zamanlar ikinci kez askere çağrılmaya ihtiyatlı askerlik deniyordu. İkinci Dünya harbi sırasındaydı. Amcam bize bakıyordu, üç tane de kız kardeşim vardı. Amcam “şu damın karını atarsan sana kara kaplı defter alacağım” dedi. Ben de heveslendim. Burnumun sümüğü aka aka, ayağımdaki hayvan derisinden yapılan yün çarık delik. Kar ve su giriyor içine, ayağımın altı ıslak. Damın karını attım zar zor. Amcam dört tane keklik getirmiş. Ava gitmişti köylülerle. Bana kara kaplı defteri alamadı çünkü cebinde dört kuruşu yoktu ki versin de sigarasını alsın. Ben sonradan Ankara’da kitap-kırtasiye dükkanı açtığım zaman, fakir çocuk gördüğüm zaman onun okul ihtiyaçlarını sarıp paketleyip veriyordum (ücretsiz veriyordum). O kara kaplı defterin hayfını alıyordum ben. Kendimi öyle tatmin ediyordum.
Siz bir eğitimci olarak, hayatınızın sonraki dönemlerinde başka bir yerden bir destek veya bir eğitim aldınız mı?
Hayır, yalnız kursa gittim. 6 ay muhasebe kursuna gittim. 20 kişiydik farklı mesleklerden. 3 kişi öğretmendik. 6 ayın sonunda Milli Eğitim bizi imtihan etti. Notlar açıklanacağı gün toplanırken öğretmenlerden biri boynuma sarıldı, sessizce şerefimizi kurtardın dedi. Hayrola dedim. Birinci gelmişsin dedi. Ben okulumda da 1500 kişi içinde matematikte birinci geliyordum. Muhasebede birinci gelmiştim, sertifikam var.
En büyük karşılaştığınız zorluk neydi? Maaşlar yetiyor muydu?
Biz hiçbir zaman maaştan falan şikayetçi olmadık. Ne verdilerse ona razı olduk. İyi görev yaptığımıza inanıyorum. İyi çocuklar yetiştirmek için didinirdik. Köyümde arzu ettim ki öğretmenlik yapam da öğretmen görsünler, nasip olmadı. Ama diğer yerlerde, görev yaptığım yerlerde her zaman için anlayışla karşılandım ve iyi öğretmenlik yaptığımı söylerlerdi.
Şartlar zordu öyle değil mi?
Haklısınız o konuda. Ben ödemelerimi rahat yapabilmek için kitap-kırtasiye dükkanı açtım bir arkadaşımla beraber. Dükkanımızı sırayla idare ediyorduk. Ben okuldayken o dükkanda duruyordu, o okuldayken ben duruyordum. Elimize üç-beş kuruş kalırsa çocuğumuzu o vaziyette yetiştiriyorduk.
Öğretmenlik yaparken malzeme, mekan yetersizliği gibi zorluklar yaşadınız mı?
Tabii, eskiden zordu. Şimdi imkanlar daha değişik. Teknoloji ilerlemiş. Mesleğimin son yıllarında çocukları film seyretmeye götürürdüm. Yani konularla ilgili, tarihi bilgiler olsun veya bir sanat etkinliği olsun. Okulun kütüphanesinde eğitici film seyrettirirdim. Veya mesela tavuk, yumurta, bunları götürüp kümeste gösteriyordum. Bunların nasıl yetiştirildiğini, nasıl beslendiğini gösterip anlatıyordum.
Köy Enstitüleri ile ilgili söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Devam etmesini dilerdim.
Röportaj: Gamze Er