Gözde Çavuş

Hakkında
Branş
Hamilelik ve Doğum
Unvan
Doğuma Hazırlık Eğitmeni, Ebe, Anne-Bebek Yogası Eğitmeni, Emzirme Danışmanı, Lotus Anneliğe Yolculuk Okulu’nun Kurucusu
Çalıştığı Kurum
Lotus Anneliğe Yolculuk Okulu
Şehir
İzmir

Gözde Çavuş: Doğum Güzeldir ve Ağrısız Doğum Mümkündür

 

GözdeÇavuş-EğitimciRöportajı-7Doğuma hazırlık eğitmeni ve ebe Gözde Çavuş ile Lotus Anneliğe Yolculuk Okulu’nda buluşuyoruz. Burası İzmir’in kalbi Alsancak’ta, ferah ve aydınlık bir mekân. Hamileler ve anneler için huzurlu, sade bir ortam yaratılmış. Az sonra söyleşi yapacağımız Gözde Çavuş ise özel bir çaba sarf etmeden ortama canlılık ve neşe katabilen insanlardan. Pozitif enerjisiyle insanları anında rahatlatabilen, olumlu bir ruh haline sokabilen bir yapıya sahip. Herkesin farkında olmadığı, ama toplum için çok önemli bir iş yapıyor. Kendisi mutlu annelerin mutlu doğumlar yaparak dünyaya mutlu ve sağlıklı bebekler gelmesine vesile oluyor. Ancak yaptıkları bunlardan ibaret değil. Gözde Çavuş’a mesleğinde nasıl farklı bir noktaya geldiğini, Lotus Anneliğe Yolculuk Okulu’nda hangi hizmetleri verdiğini ve anne-babalara özel önerilerinin neler olduğunu soracağız.

 

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1989 İzmir doğumluyum. Çanakkale 19 Mart Üniversitesi Sağlık Fakültesi’nde Ebelik bölümünü bitirdim. Devamında özel hastanelerde çalıştım. Annelerle ve bebeklerle farklı deneyimlerim oldu. Ancak bir şeylerin eksik olduğunu hissedince İstanbul Doğum Akademisi sertifikalı 200 saatlik Doğuma Hazırlık Eğitmenliği ve Doulalık Eğitimi’ne katıldım. Bunun sonrasında eğitim verdiğim gebelerin doğumlarında gözlemlediğim değişikliklerle birlikte Lotus Anneliğe Yolculuk Okulu’nu kurmaya karar verdim. Şu anda Lotus’ta gerek hamilelere, gerekse anne-babalara çeşitli hizmetler vermekteyiz.

 


Lotus Anneliğe Yolculuk Okulu’nu kurmadan önceki çalışmalarınızla ilgili biraz detay verebilir misiniz?

Çanakkale, İstanbul ve İzmir’de çeşitli hastanelerde eğitimler verdim. Bunlar; hamilelik dönemi, beslenme ve bebek gelişimi, doğum sonrasına yönelik emzirme, bebek bakımı ve lohusalık ile ilgili eğitimlerdi. İzmir Kent Hastanesi’nde yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yoğun bakım hemşiresi olarak çalıştım. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ebelik Bölümü’nde dersler verdim. Özel Ege Sağlık Hastanesi’nde kadın doğum servisinde ebe olarak çalıştım. Çalışırken çeşitli eğitimlere, konferanslara katılmaya, kendimi geliştirmeye devam ettim. Daha sonra hastanedeki işimden istifa ederek Lotus’u kurdum. Türkiye’de böyle bir merkezi kuran ilk serbest ebeyim.

 

GözdeÇavuş-EğitimciRöportajı-6Lotus Anneliğe Yolculuk Okulu’nda hangi eğitimleri veriyorsunuz?

Doğuma hazırlık eğitimleri, emzirme ve bebek bakımı, ilk yardım, hamile yogası, anne-bebek yogası, çocuk yogası eğitimlerimiz var. Anne-baba için gereken birçok eğitimi burada veriyoruz. Belli günlerde merkezimize gelen pedagog ve psikolog var, dileyenler onlardan terapi alabiliyor. Çocuk yetiştirme, uyku gibi konularda anne-babalara pedagog eşliğinde seminerlerimiz oluyor.

 

Eğitimlerin dışında hangi hizmetleri veriyorsunuz?

Doğumlara giriyorum serbest ebe olarak. Doğum takibi yapıyorum. Aynı zamanda doulayım.

 

Doula nedir?

Doula; anneye ve ailesine doğumdan önce, doğum sırasında ve lohusalıkta fiziksel, duygusal ve bilgisel destek sağlayan, bu konuda eğitim almış profesyonel kişiye verilen addır.

 

Hamileler neden doğuma hazırlanmalı?

Dünyaya bir bebek geliyor. İnsanlığın, toplumun temel parçası. Bizlere zamanla işlenmiş çeşitli korkular, endişeler var.  Toplum bize doğum için sürekli acılı, korkulu, dehşet verici, kurtulunması gereken bir süreçmiş gibi negatif mesajlar veriyor. Ama bebeğin dünyaya geliyor oluşu, bebeğin dünyaya geliş anının “acı ve korku dolu” olmaması gerekiyor. İçgüdüsel bir eylem bu. Tavşan bile bunu yapıyorsa biz niye yapamıyoruz?

 

“Allah kurtarsın”, “bir avazda” şeklinde negatif varsayımlar barındıran dilekler var öyle değil mi?

Evet, aynen! Dahası da var; “sen doğur da göreceğiz, şimdi bir şey değil ki daha neleri var”… buna benzer o kadar çok negatif sözler duyuyor ki bir anne adayı. Etrafta sürekli “doğum başladı mı başlamadı mı, ne gerek var normale, sezaryen tercih et, sütün geldi mi” benzeri sözler… Bilgili bir kişi olsa bile etki altında kalıyor. Bu sefer nefes almak, tuvalete çıkmak gibi içgüdüsel eylemlerden biri olan doğum, doğal şekilde ilerleyemiyor. Her şeyi bilen beden, bunu nasıl yapamıyor?

GözdeÇavuş-GamzeEr-EğitimciRöportajıTürkiye’de maalesef sezaryen oranları çok yüksek değil mi?

Evet, dünyada zorunlu sebeplerden dolayı yapılması öngörülen sezaryen oranı yaklaşık %15. Sağlık sıkıntıları nedeniyle %15’imiz sezaryen yapsa da kalan %85 neden normal doğum yapamasın? Asıl konu bu. Neden doğuramıyoruz? Çünkü korkuyoruz, endişeleniyoruz, bilmiyoruz, yanlış biliyoruz. Yanlış bilgimiz neye yol açıyor? Doğum başladığı anda rahimin kasılmasını ve açılmasını engelliyor. Eğer bir kadın yanlış biliyorsa, korkuyorsa oksitosin hormonu ortadan kalkıyor-doğumu yaptıran hormon o! Korkudan dolayı adrenalin geliyor yerine. Kadın sempatik sistem içerisinde kalıyor. Sempatik sistem, doğumu yapabileceğiniz bir sistem değil. Parasempatik sistemde kalmamız gerekiyor. Bu da gevşek olduğumuz, rahat olduğumuz, kendimizi güvende ve iyi hissettiğimiz durum. Doğum süreci boyunca anne “doğacak mı, doğdu mu, sağlıklı mı, iyi mi?” kaygılarını taşıyorsa veya aile yakınları ile sağlık personeli ona sürekli bu şekilde yaklaşıyorsa, yani “ne yaptınız, nasıl geçti, geliyor mu, niye hala gelmedi?” diye sorup duruyorlarsa, ekstra bir panik hali oluyor. Bilinçaltı bunu şu şekilde algılıyor; “eyvah bir problem var, biz bunu önce çözelim, doğumu sonra yapalım”. Sırf bu yüzden doğuramayan birçok kadın biliyorum. Doğum için bir ortam hazırlamak gerekiyor ama çoğu zaman ortam da yok. O nedenle bilgi gerekiyor. Ama tek başına bilgi de yetmiyor. Öyle olsa herkes kitaplardan okusun, doğursun. Maalesef yeterli değil. Uygulama da gerekiyor. Beden nasıl çalışır, bedeni doğuma nasıl hazırlayabiliriz, zihnimizi nasıl hazırlayabiliriz, bunlara önceden hazırlık yapmak gerekiyor. Bu da benim işim.

 

GözdeÇavuş-EğitimciRoportajı-2Doğuma ve anneliğe hazırlık eğitimlerinin içeriğinde neler var?

Önce doğumun ne olduğunu bilmek gerekiyor. Doğumu yapan faktörleri tanımak gerekiyor. Rahim ve pelvis nasıl çalışıyor, bebek gelirken neler yapıyor, doğum nasıl başlıyor, ne zaman hastaneye gidilmeli, doğumda hangi riskler var, hangi durumlarda sezaryen gerçekten gerekir, hangi durumlar doğumu zorlaştıran ama aslında risk olmayan durumlardır, baba doğumda ne yapacak, hangi masajlar bizi rahatlatır, hastaneye gittiğimizde bizi neler bekliyor, onlardan hangisine evet ya da hayır diyebiliriz, haklarımız neler, bebeğin hakları neler… öncelikle bunları öğretiyoruz. Sonra ikinci kısım geliyor. Gebe bunu nasıl yapıyor, doğru nefes ve gevşeme nasıl yapılır, ağrı kesici yöntemler nelerdir, mum, ışık, müzik, hoş kokular, bunları nerelerde nasıl kullanacağız, hangi pozisyonda doğurmak daha uygun, doğumdaki aktif pozisyonlar, bunları çalışıyoruz. Devamında canlandırma (role-play) yapıyoruz. Bir doğumu canlandırıyoruz. Burada anne-babalar “biz bunu daha önce düşünmemiştik” diyorlar ve sonrasında “hah tamam bu böyle bir şeymiş” diyorlar. Babalar doğumda yapabilecekleri ne çok şey olduğunun farkına varıyorlar.

 

Yani doğum sadece kadının işi değil diyebilir miyiz?

Elbette. Orada aile olunuyor. Babalığa geçiş için de güzel bir başlangıç oluyor. Aslında aile olma bilincini de güçlendiriyoruz.

 

GözdeÇavuş-EğitimciRöportajı-4Bu bilgiler doğum sonrasında da ailelerin işine yarıyor mu?

Burada stresle baş etmeye yönelik bir eğitim var. Kişiler bunu bütün hayatlarına da aktarabilir. Stres yaşadıkları anda bunları hatırlayıp gevşeme ve nefes tekniklerini kullanabilirler. Bu şekilde ilişkilerin değiştiğini gördüm. Yine bu teknikler doğumun hemen sonrasındaki dönemde emzirme aralarında da kullanılabilir. Gevşeyerek 20 dakika uyuyan bir anne, 1-2 saat uyumuşçasına dinlenmiş olarak uyanacaktır.

 


Doğal doğum, normal doğum, sezaryen, sezaryen sonrası vajinal doğum (SSVD)… farklı doğum şekilleri var. Ancak birçok kişi sezaryene sıcak bakıyor. Yüksek sezaryen oranlarının ciddi toplumsal zararları olduğunu biliyoruz. Bunlarla ilgili kısaca okuyucularımıza neler aktarabiliriz?

Planlı sezaryen çok nadiren gerekebilir. Ama sezaryen bir ameliyattır. Gerçek bir risk altında olmayan kadının normal doğurmaya hakkı vardır. Günümüzde şöyle bir şey de var; kadın bilmediği için, korktuğu için ilk doğumunu sezaryenle yapıyor. Onu yaptıktan sonra bir tatminsizlik olabiliyor ve ben normal doğurabilir miydim diye araştırmaya başlıyor. Sezaryende yaşadığı travma, onu ikinci doğumda normal doğuma itiyor. Bu travmayla baş edemezse zaten ikinci doğum da sezaryen olacak. Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum (SSVD), birçok ülkede kadının hakkıdır. Şu anda bizim sağlık sistemimizde çeşitli sıkıntılar var. Örneğin normal doğuma teşvik ediyor ama birçok hastanede uygun ortam yok. Ebeler işini tam yapamıyor. Her gebenin başında birer ebe durmuyor. Ebe de doktor da doğumdan korkabiliyor. Kadın doğuramayınca doktora kurtar beni diyor. Ya da “bebeğime ve bana bir şey olmayacağına yüzde yüz garanti ver” diyebiliyor. Bu sefer en ufak bir durumda sezaryen düşüncesi devreye giriyor. Gebe bilinçli olmadığı zaman doktorun da korkması normal. Düşünsenize bir iş üzerinde birlikte çalışacağınız kişi konuyla ilgili hiçbir şey bilmiyor.  Sezaryen, riskli durumlarda anneyi ve bebeği kurtaran bir ameliyattır. İstisnai durumlarda gerekir, o durumlarda da iyi ki var deriz. Ama onun dışında desteklediğimiz bir şey değil.


GözdeÇavuş-GamzeEr-EğitimciRoportajıSuda doğum yaptırıyor musunuz?

Tabii ki. Ama onda da zorlanıyoruz. Havuzu kurmak, hastaneye bunu anlatmak biraz meşakkatli oluyor. Hastanelerin havuzu olmuyor. Biz kendi havuzumuzu alıp götürüyoruz.

 

Anne adaylarında en sık rastlanan sorular, sorunlar nelerdir?

“Çok istiyorum ama ya acırsa”, “ne kadar acıyacak”, “ya doktor beni sezaryene alırsa”, ayrıca “eşim  hiçbir şeyle ilgilenmiyor”… bunlarla karşılaşıyorum. Ama en çok karşılaştığım şey “başıma ne gelecek?”. Bilmemekten kaynaklanan bir endişe hali. Bugün başımıza ne gelecek diye uyanmıyoruz güne. Konu doğum olunca onu başkalaştırıyoruz. Ona çok anlamlar yüklüyoruz. Halbuki beden, bunu yapacak. Bana gebe “normal doğum yapmak istiyorum” diye gelse bile ne yazık ki çevresindekiler “normale ne gerek var, sezaryen ol gitsin” diyebiliyorlar. “Hala gün belli değil mi?” diye soranlar oluyor. Hatta burcunun, yükseleninin ne olması gerektiğini tartışanlar oluyor.

 

Bir miktar acı veya sancı olsa bile, oluyor ve geçiyor sonuçta değil mi? Yaşadıktan sonra unutulan bir şey. Burada sonuçta bir bireyin dünyaya gelmesi söz konusu…

Tabii ki. Bedenin yaşaması gereken bir süreç var. Ancak kadınlar korkuyor bundan. Kendine güvenmediği için yeterli hissetmiyor. Eğer bir kadın ağrısız doğurabiliyorsa, bütün kadınlar ağrısız doğurabilir. Doğum ağrılı bir eylem değil.

 

gozdecavus-EgitimciRoportajiBir anne adayı kaçıncı aydan itibaren size gelmeli? Ne kadarlık bir süre boyunca yanında oluyorsunuz ve tam olarak neler yapıyorsunuz?

İdeali şöyle; gebelikte ilk trimestr sonrasında ilk eğitimi almak (tercihen 12-20. haftalar arasında), 12. haftadan sonra yogaya başlamak, 35. haftadan sonra da doğuma hazırlık eğitimi almak. Eğitimler 2 gün süren, toplam 16 saatlik eğitimler. Benimle beraber çalışması da şöyle; doğum öncesi ev ziyareti yapıyorum. Herhangi bir sıkıntısı, sorunu var mı diye bakıyorum. Konuların üstünden geçiyoruz, doğum nerede ve nasıl olacak, kim gelecek, bunları konuşuyoruz. Doğum başladığı an yanında oluyorum – bebek emmeye başlayıp odasında geçinceye kadar. Doğumda nefes, gevşeme ve diğer teknikleri uyguluyoruz. Arkasından da doğum sonrası ev ziyareti yapıyorum. Onda da doğum sonrası ortamı bozabilecek ne var ona bakıyorum, gebe ne durumda kontrol ediyorum. Doğumdan sonraki üçüncü gün annenin aklına bir şeyler takılmaya başlıyor, onları cevaplıyorum.

Ama bazen bir gebe 30. haftasında geliyor, 35. haftada gelen de var. Hiç yoga veya hazırlık yapmamış olabiliyor. O da doğuruyor sonuçta. Beşinci haftasında erkenden başvuran da var. Sorun değil. Ama az önce anlattığım en ideal ve en rahat şekli olur.

 

Tüm anne adaylarına ana noktalarıyla birkaç öneri sunacak olsaydınız, ne söylerdiniz?

Önce bedenlerine inanmaları gerekiyor. Gebelik hastalık değildir. Endişeyle değil, yaşasın hamileyim diyerek güne başlamaları gerekir. Bir şeyleri yapmak zorunda hissetmemek, onu içinden gelerek yapmak önemli. Bebekleriyle her gün konuşsunlar, olumlu şeyler söylesinler. Bebek doğduktan sonra onun bir birey olduğunu kabul etsinler. Doğumun kendi başlamasına izin versinler. Sezaryen bile olsalar, anne ve bebek ayrılmasın. Doğum kendi başlasın, mümkünse. Yürürken nasıl düşünmüyorsak, doğumda da düşünmesinler. Uygun şekillerde yoga, yürüyüş ve yüzme gibi sporları ihmal etmesinler. Doktorlarının önerdiği şekilde beslensinler. Suyu, besleyici gıdaları, sebzeyi, proteini ihmal etmesinler. Tekrar vurgulamak istediğim şey şu; çevrelerindeki kişilerden gelebilecek olumsuz sözlere kulaklarını tıkasınlar, kendi bedenlerine inansınlar, güçlerinin farkında olsunlar. İnanın ki bu şekilde her şey daha keyifli ve kolay olacaktır.

GözdeÇavuş-GamzeEr-EğitimciRöportajıRöportaj: Gamze Er

Fotoğraflar: Aytuğ Bayer

Sponsor

Lotus Anneliğe Yolculuk Okulu
Lotus-Logo